Saturday, January 27, 2007
Türk Telekom'dan her eve bir bilgisayar
Türkiye'de bilgisayar sahipliğini ve internet kullanımını yaygınlaştırmak hedefiyle her gelir grubuna yönelik olarak tasarlanan bilgisayar ve internet kampanyasında, uygun fiyatlı bilgisayarların, TTNet'in geniş bant internet hizmeti ADSL ile birarada sunulduğu, 1 Ekim 31 Aralık 2006 tarihleri arasında sürecek kampanyada hedefin "200 bin yeni bilgisayarı Türkiye'ye ulaştırmak" olduğu açıklandı.
Türk Telekom Amasya Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, kampanyada iki farklı ürün ve hizmet paketi bulunduğu, bilgisayarlar için sunulan seçeneklerde, iki ayrı konfigürasyonda Vestel ve Casper markalı masa üstü bilgisayarlar, farklı işletim sistemleri, farklı hız ve hafıza kartı gibi özelliklerle ve farklı fiyatlarla sunulduğu, kampanyada sunulan ve piyasa değeri yaklaşık olarak 650 dolar olan PC 1 ürün paketinin fiyatı 371 dolar artı KDV, piyasa değeri yaklaşık olarak 750 dolar olan PC 2 ürün paketinin fiyatı ise 481 dolar artı KDV olarak belirlendiği bildirildi.
Ayrıca kampanyada TTNet'in sunduğu ADSL hizmeti de paketler içerisinde yer alıyor. TT Net'ten 24 aylık hizmet almayı tercih eden kullanıcılar 256 Kbps'den 2 Mbps'ye kadar her hızdaki tercihlerine göre kotalı veya kotasız ADSL paketinden yararlanabilecek. Kampanyada, ilk 2 ay için müşterilerden herhangi bir ADSL ücreti talep edilmeyecek. Tüm bilgisayarlarda çocukların güvenle bilgisayar ve internet kullanımı için ebeveyn kontrol programı, antivirüs programı ve Microsoft Office öğrenci ve öğretmen sürümü bulunuyor.
Yapılan açıklamada, müşterilerin bu kampanyada istedikleri şekilde ödeme yapabilmelerini sağlayabilmek için nakit, 36 aya kadar taksitli kredi kartı ve banka kredisi seçenekleri bulunacağı, kampanyadan faydalanmak isteyenlerin Türk Telekom ofislerine ve bayilerine başvurmalarının yeterli olacağı, başvuru süreci bittikten sonra en geç 60 gün içerisinde müşteriye PC ve modemi kargo yoluyla ya da elden eve teslim edileceği, ayrıca PC, modem ve ADSL'in kurulumu çözüm ortakları vasıtasıyla ücretsiz olarak gerçekleştirileceği açıklandı.
Türk uydusu 'RASAT' 2008 'e hazırlanıyor
TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsünde düzenlenen toplantıyla ”RASAT” basına tanıtıldı.
Toplantıda konuşan Enstitü Müdürü Dr. Uğur Murat Leloğlu, dünyada bütün gelişmiş ülkelerin uzay teknolojileri alanına kaynak ayırdığını söyledi. Bunun bilimsel merakı tatmin amacıyla yapılmadığını ifade eden Leloğlu, “Bunun ülkelere çok büyük dönüşü var. Uzay teknolojileri, güvenlik açısından kritik teknolojiler olup, aynı zamanda hızla büyüyen bir ekonomik sektör olarak da önemlidir” dedi.
ABD, Rusya Federasyonu ve Çin'in insanlı uydular fırlattığını belirten Leloğlu, ülkelerin giderek uzay teknolojisine daha fazla pay ayırdıklarını kaydetti.
“TÜRKİYE İÇİN LÜKS DEĞİL”
“Uzay teknolojileri, Türkiye gibi ülkeler için lüks değildir” diyen Leloğlu, yüksek teknoloji ürünleri üreten ve satan, kendi güvenliğini sağlayabilen Türkiye'nin “uzayı ihmal etme” seçeneğinin bulunmadığını söyledi.
Leloğlu, Türkiye'nin büyük potansiyele sahip olmasına ve uzay teknoloji ürünlerine büyük para harcamasına rağmen teknolojiye sahip olmak için yakın zamana kadar yatırım yapmadığına dikkati çekti.
Uzay teknolojisinin aslında hayatın her alanında bulunduğunu, telefon görüşmelerinde gönderilen sinyallerde, gemilerin nerede olduğunun bilinmesinde bu teknolojilerin kullanıldığını belirten Leloğlu, uzay teknolojisinin güvenlik, bilim, teknoloji ve ekonomi boyutlarının bulunduğunu kaydetti.
Uzay teknolojisinin güvenlik ve savunma alanlarında nasıl kullanıldığının savaşlarda görüldüğünü ifade eden Leloğlu, işin güvenlik boyutunun çok önemli olduğunu vurguladı.
Ekonomik boyutta da uzay teknolojisine yatırımın geri dönüşünün çok olumlu olduğunu ifade eden Leloğlu, “Bu alana yatırım beyin göçünü tersine çevirebilir” diye konuştu.
“ÜRETİCİ OLMAMIZ ŞART”
Dünyada pek çok ülkenin bu alanda rekabet içerisinde bulunduğunu kaydeden Leloğlu, “Biz oturup başkaları yapsın, biz de parayı bastırıp alalım diyemeyiz. Üretici olmamız şart” dedi.
Eski adı “TÜBİTAK-BİLTEN” olan TÜBİTAK-UZAY'ın 1997 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun da tespitleri doğrultusunda 1997'de Uydu Teknolojileri Grubu'nu oluşturduğunu anlatan Leloğlu, öncelikle BİLSAT projesi ile İngiltere'den teknoloji transferi yapıldığını, uydu üretmek için gerekli tesisler kurulduğunu ve çekirdek personelin eğitildiğini söyledi.
Türkiye'nin yüzünü ağartacak uzay çalışmaları üzerinde de ilerleme sağlandığına işaret eden Leloğlu, BİLSAT uydusunun Türkiye'nin sahip olduğu tek yer gözlem uydusu olarak 27 Eylül 2003 tarihinde Rusya Federasyonu'ndan fırlatıldığını kaydetti.
İLK TÜRK TASARIMI UYDU: RASAT...
İlk Türk tasarımı uydu olan RASAT'IN 2008 yılı başında tamamlanmasının ve uzaya fırlatılmasının öngörüldüğünü kaydeden Leloğlu, “RASAT uydusu ile uydu yapabilen sınırlı sayıdaki ülke arasına biz de giriyoruz” dedi.
Araştırma uydusu projesi sayesinde Türkiye'nin geliştirilecek her uzay projesi ile önemli bir tasarruf sağlayacağını vurgulayan Leloğlu, projeden elde edilen faydanın maliyetleri katlayarak aşacağını söyledi.
Türkiye'nin BİLSAT uydusu sayesinde Afet İzleme Takım Uyduları adlı konsorsiyuma da üye olduğunu ve dolayısıyla “International Charter” adlı örgütten yararlanma hakkı kazandığını belirten Leloğlu, “Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye'de bir afet olması durumunda bu örgütü harekete geçirerek dünya uzay ajanslarından afet bölgesinin görüntülerinin alınabileceğini kaydetti.
TÜRKİYE'Yİ KURTARAN EKİP...
Leloğlu, bir gazetecinin, “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” filmiyle ilgili görüşünü sorması üzerine, henüz filmi izlemediğini söyledi. Leloğlu, “Ancak, biz de Türkiye'yi kurtaran ekip olmaya soyunuyoruz. Elimizde ışın kılıçları değil ama teknoloji var” dedi.
Leloğlu, RASAT uydusunun maliyetine ilişkin soru üzerine de, “Rasat uydusunun kendisini geliştirmek için 6 milyon dolar, yer istasyonlarını geliştirmek için 2-3 milyon dolar harcıyoruz. Dolayısıyla, bütün proje 10 milyon dolara mal oluyor” karşılığını verdi.
Sinevizyon eşliğinde gerçekleştirilen tanıtımın ardından, TÜBİTAK-UZAY bünyesindeki uydu kontrol istasyonu, uydu üretim tesisleri, “temiz oda” ile laboratuvarlar da gezildi.
Mafya internete el attı
Geleneksel mafyanın interneti keşfi internet bankacılığının başlamasına denk geliyor. O dönemlerde bilgisayar ağlarına sızma konusundaki uzmanlara para ya da tehdit karşılığında iş yaptıran bu grupların kimi korsanları kaçırıp silah zoruyla çalıştırdıkları da biliniyor. Ancak kullanıcı sayısının ve kullanım alanının artması kullananların güvenlik konusunda en basit önlemleri bile alma konusundaki cehaletiyle birleşince tam da aranılan ortamı yaratmış oldu.
Bilişim ağları üstündeki yolsuzluk ve sanal soygunlardan yıllık zararın 10 milyar doları geçtiği iddia ediliyor. İşte elektronik ağlar üstünde en çok kullanılan suç yöntemleri...
E-posta:
Nijerya'da, Endonezya'da ya da Kenya'da darbe olmuştur ve hükümet değişmiş, askerler olaya el koymuştur. Memleketin önde gelen ailelerinden birisinin İsviçre'de yüz milyonlarca yüz milyonlarca doları olan bu adamın yurtdışında bir tane arkadaşı yoktur ve sizin hesabınıza muhtaçtır. Bu e-postaya kanarak kendi hesap bilgisini karşı tarafa verip bu paranın yarısını komisyon olarak bekleyen binlerce kişi her sene boşalan hesaplarının ardından gözyaşı döküyor. Nijerya dolandırıcılığı olarak adlandırılan bu yöntem internetteki en eski metotlardan. Altın kural: Darbeler zenginlere fazla koymaz, kendinizi fazla kaptırmayın.
Oltacılık:
Bir gün bankanızdan bir e-mektup gelir. Merkez Bankası yeni sisteme geçti, bankalar çipli kart kullanmaya başlayacak gibi birbirinden enteresan gerekçelerle sizden aşağıda yer alan linke tıklayıp bankanın sitesine gitmenizi söyler. Adres bankanızın adresi gibi görünür ama tıkladığınızda açılan sayfa aynen bankanıza benzese de adresi farklıdır. Kullanıcı adınızı ve şifrenizi girersiniz, ertesi gün de boşalan hesabınızın derdine düşersiniz. Altın kural: Bankanızın sitesine girmek için her zaman adresi elinizle yazın.
Zombi PC'ler:
Bilgisayarınızda durduk yere reklam pencereleri açılıyor, antivirüs yazılımınız (varsa) çalışmaz hale geliyor, sisteminiz her gün biraz daha yavaşlıyorsa casus yazılımlardan biriyle tanışmış olabilirsiniz. Bu tip kontrolü başkasına geçmiş bilgisayarlara 'zombi' deniyor. Elinde on binlerce bu tip bilgisayar bulunan zombi efendileri reklam göstermek, istenmeyen mektuplar yollamak ya da ticaret sitelerine saldırıp fidye istemek için bilgisayar başına ortalama 30 yeni kuruş alıyor. Altın kural: küçük ve ücretsiz bir anti casus yazılımı hayatınızı değiştirebilir.
WiFi avcılığı:
Taşınabilir bilgisayarlar kablosuz ağlara bağlanma yeteneği kazanınca herkese açık internet erişim noktaları mıknatıs gibi kullanıcıları çekmeye başladı. Hatta kimi kafeler müşteri çekmek için bunu bir araç olarak kullanmaya başladı. Ancak bu tip ağlarda etrafınızda dizinin üstünde bilgisayarıyla oturan yetenekli birinin yazdığınız her şeyi (şifreleriniz de dahil) öğrenmesi veya bilgisayarınıza casus yazılımlar yüklemesi son derece basit. Altın kural: bedava sirke baldan tatlı olmayabilir.
İlgi istismarı:
Popüler olaylar sırasında milyonlarca kişinin bilgi edinmek için internet sitelerine yöneldiğini bilen gruplar bu merakı sömürmek için fırsatı kaçırmıyor. Örneğin en son Dünya Kupası sırasında katılımcı takımların adına ekran koruyucu dağıtan bir kaynağın aslında bilgisayarlara virüs yüklediği ortaya çıkmıştı. Aynı şekilde geçtiğimiz günlerde Irak'ın devrik Başkanı Saddam Hüseyin'in idam videosunu yüklemeye çalışırken bilgisayarına en illet casus yazılımaları bulaştırmıştı. Altın kural: Sonradan uğraşmak istemiyorsanız bir şeye tıklamadan önce 10 kere düşünün!
Tuesday, January 23, 2007
10 müthiş öğrenciden PKK'ya darbe
Türk hackerler internette terör eğitimi veren iteleri 'şehitler' adına çökertti
KANLI terör örgütü PKK'nın yan kollarından Parastina Gel ve Kürdistan İşçi Partisi'nin internet siteleri, kendilerine 'Türkiye Milliyetçi Komando Ordusu' adını veren Türk bilgisayar korsanları tarafından ele geçirildi. www.parastina-gel.com ve www.kurdistan-ip.org sitelerini çökerten korsanlar, terörün yayınını yapan diğer bölücü sitelere de sızarak eğitim ve görüşme notlarını çalıp güvenlik kuvvetlerine ulaştırdılar.
10 milliyetçi genç
Üniversite eğitimi alan 10 Türk genci tarafından 2 gün önce kurulan ve kendilerine 'Türkiye Milliyetçi Komando Ordusu' ismini seçen bilgisayar korsanları, üyelik sistemi ile çalışan sitelerde de teröristlere eğitim verildiğini saptadılar. Ekip adına Tercüman'a konuşan Z.A., terör örgütü propagandası yapan birkaç site kaldığını, yakında onların yayınına son vereceklerini dile getirdi. Z.A., 'Bu yayınlar sonsuza kadar durduruldu. Böyle güzel bir olayı tüm şehit ailelerinin bilmesini istedik. Onlar da bu gibi başırıları görsünler istedik' dediler. Terörü karşı dağlarda Mehmetçik'in, sanal dünyada ise Türk korsanların mücadele ettiğine dikkat çekeh Z.A., 'Biz Türk korsanlar olarak dünyada bu konuda üst sıralara tırnandık ve dolayısı ile bizden artık korkuyorlar. Bizler dosta güven düşmana korku salarız. Güzel ülkemizin bölünmez bütünlüğüne uzatılan elleri kırmasını da biliriz. İşte biz de sanal alemde bunu yapıyoruz' dedi.
Siteye ileti bırakıyorlar
Yeni kurulan ekip, ele geçirdikleri sitede şehitlerimizi anlatan bir film yayınlarken, Kuran-ı Kerim'de Ali İmran ayetinde yer alan, 'Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz. Onlar diridirler' sözüne de yer veriyorlar. Korsanlar siteye, 'Bu siteye devlet-i ebed muddet ülküsüne gönül veren ve bu uğurda, 'Gül bahçesine girercesine kara toprağa düşen' aziz şehitlerimiz adına el konulmuştur' yazısını ekliyorlar.
Kaynak : http://www.tercuman.com.tr/
Google'dan dev e-kitap projesi
İnternetin arama devi Google, dünyanın önde gelen yayınevleriyle birlikte, bir "elektronik kitap" projesi üzerinde çalışıyor.
Apple şirketinin iPod ile müzik için yaptığını, kitaplar için hayata geçirmeyi planlayan Google firması, okuyuculara kitapların tamamını bilgisayarlarına indirmeleri ve Blackberry gibi mobil bir cihazın ekranında okuyabilmelerine olanak sağlayacak bir sistem üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.
Ayda 380 milyon insanın arama yaptığı Google'ın bu hizmetinin e-kitabın gelişiminde ve yayıncılık sektörü ile yayınevlerine büyük etkisi olabileceği değerlendirmesi yapılıyor.
Şirketin Avrupa Kitap Arama Direktörü Jens Redmer, yayıncıların okuyucuların online kitaba tam olarak ulaşmalarına izin vermelerini sağlayacak bir platform üzerinde çalıştıklarını belirterek, online kitabın basılı kitabın sonu anlamına gelmediğini, okuyuculara daha çok satın alma seçeneği tanıyacağını kaydetti.
Google yetkilisi, "Örneğin, seyahat için bir gezi rehberi kiralamak veya bir kitabın bir bölümünü satın almak isteyebilirsiniz. Son olarak okuyucular, kitabı nasıl okuyacaklarına karar verecek olanlardır" dedi.
Sony şirketi kısa süre önce, yaklaşık 10 bin kitap başlığını depolayabilecek Reader adlı bir e-kitap okuma cihazını piyasaya çıkarmış, dünyanın en büyük online kitap satıcısı Amazon da bir e-kitap hizmeti başlatmayı planladığını açıklamıştı.
Kaynak : http://www.zaman.com.tr/
İnternette Türkçe “çeviri” geliyor
İngilizce bilmediği için internetteki yabancı sitelerden yararlanamayanlara sevindirici bir haber geldi. Buna göre yabancı dil bilmeyenlerin dış kaynaklı içeriğe ulaşabilmesine imkan sağlamak üzere, Türkçe çeviri arayüzü oluşturulacak. Projenin hayata geçirilmesiyle birlikte toplumun önemli bir kısmı da internet üzerindeki içeriğin büyük çoğunluğundan yararlanma imkanı bulacak. Proje çerçevesinde, kurulması hedeflenen Türkçe Kültür Portalı üzerinden bir linkle İngilizce internet sitelerini Türkçe’ye çevirecek internet tabanlı bir arayüz hizmeti verilecek. Buna ek olarak, Türkiye’deki üniversiteler, Türk Dil Kurumu ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ile ya da mevcut durumda bu hizmeti veren BabelFish ya da Google gibi uluslararası şirketlerle anlaşılarak, İngilizce’den Türkçe’ye ve Türkçe’den İngilizce’ye internet tabanlı bir arayüz üzerinden çeviri yapacak hizmet verilmesi de hedefleniyor. Bu arada, 2008 yılında başlanması hedeflenen Projenin 9 aylık sürede tamamlanması öngörülüyor. Projenin, 500 bin euro civarında bir maliyeti olacağı öngörülüyor. Proje sahibinin Türk Dil Kurumu olması beklenirken, ilgili kuruluşlar ise Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, TÜBİTAK ve bu konuda araştırma yapan üniversiteler olarak sıralanıyor.
kaynak : http://www.turkiyegazetesi.com/
Wednesday, January 17, 2007
Harika Canlılar
Dünyada var olan milyonlarca bitki ve hayvan çeşiti, Yaratan'ın varlığını ve gücünü ispatlayan birer delil olarak karşımıza çıkar.
Burada sadece kısıtlı birkaç örneğini vereceğimiz bu canlıların aslında her biri ayrı ayrı incelenmeye değecek niteliktedir. Hepsinin farklı bir vücut sistemi, değişik savunma taktikleri, apayrı beslenme şekilleri, ilgi çekici üreme metodları vardır. Kuşkusuz tüm canlıları bu özellikleriyle, tek bir kitapta anlatmak mümkün değildir. Böyle bir şey yapabilmek için ciltler dolusu ansiklopedi yazmak gerekir.
Ancak burada vereceğimiz sayılı bir kaç örnek dahi dünya üzerindeki yaşamı tesadüfle açıklamanın mümkün olmadığını kanıtlayacaktır.
Sizin 450-500 kadar yumurtanız olsa ve bunları dışarıda muhafaza etmeniz gerekse ne yapardınız? Onların, rüzgar gibi doğa şartlarının etkisiyle saçılıp dağılmalarını önleyecek bir tedbir almanız kuşkusuz ki en akılcı olandır. İşte dünyanın tek seferde en fazla yumurta yumurtlayan canlılarından biri olan ipek böcekleri (450-500), yumurtalarını muhafaza etmek için çok akılcı bir yönteme başvururlar: Yumurtaları salgıladıkları yapışkan bir maddeyle (iplikle) birbirlerine bağlayarak, etrafa saçılıp, dağılmalarını engellerler.
Yumurtadan çıkan tırtıllar, ilk iş olarak kendilerine uygun bir dal bulur ve daha sonra da aynı iplikle oraya bağlanırlar. Ardından gelişebilmeleri için salgıladıkları bu iplikle kendilerine koza örmeye başlarlar. Hayata gözlerini yeni açmış bir tırtılın bu işlemi yapması, durup dinlenmeksizin 3-4 gün sürer. Bu süre içerisinde tırtıl, binlerce kez dönerek, ortalama 900-1500 m. uzunluğunda bir iplik çıkarır. Bu işlem bitince de hiç dinlenmeden yeni bir işe başlar ve güzel bir kelebek olmak üzere değişim geçirmeye başlar.
| | | |
Ne anne ipek böceğinin yavrusunu muhafaza edebilmek için aldığı tedbir, ne de herşeyden habersiz, henüz hiçbir eğitime, bilgiye sahip olmayan küçücük bir tırtılın gösterdiği davranışlar evrimle izah edebilecek olaylar değildir. Herşeyden önce annenin, yumurtaları yapıştırmak için kullandığı ipliği üretebilmesi mucizevidir. Yumurtadan yeni çıkan bir tırtılın kendisi için gerekli ortamı tanıyıp ona uygun koza örmesi, ardından değişim geçirmeye başlaması ve bu değişimi problemsiz olarak geçirebilmesi ise insan aklının anlayış sınırlarını zorlamaktadır. Bu durumda her tırtılın dünyaya ne yapması gerektiğini bilir bir şekilde geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu da, tüm bunların henüz dünyaya gelmeden "öğretilmiş" olduğu anlamına gelecektir.
Bunu bir örnekle açıklayalım. Eğer yeni doğmuş bir bebeğin, doğumundan sadece bir kaç saat sonra ayağa kalktığını, dahası kendisine bir yatak yapmak için malzeme (yorgan, yastık, minder vs.) topladığını ve bunları düzgün bir biçimde birleştirip bir yatak yapıp içine yattığını görürseniz, ne düşünürsünüz? Olayın şaşkınlığını üzerinizden attığınızda, varacağınız en mantıklı sonuç, bu bebeğin böyle bir işlemi yapması için henüz anne karnında olağanüstü bir yolla bir şekilde "eğitilmiş" olduğunu düşünmektir. Tırtılların durumu, bu örnekteki bebeklerden farksızdır.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. Haşr Suresi, 24
Bu da bizi yine aynı sonuca ulaştırır: Bu canlılar, kendilerini yaratan Allah'ın belirlediği biçimde doğmakta, davranmakta ve yaşamaktadırlar. Kuran, Allah'ın balarısına vahyettiğini ve ona bal yapmayı emrettiğini haber vermekle (Nahl Suresi, 68-69), aslında canlılar dünyasındaki büyük sırrın bir örneğini bildirmiş olur. Bu sır, tüm canlıların Allah'ın iradesine boyun eğmiş olarak, O'nun belirlediği kaderi izledikleri gerçeğidir. Arı bu nedenle bal yapar, ipek böceği bu nedenle ipek üretir.
Kanatlardaki Simetri
Kelebeklerin kanatlarına dikkatle baktığımızda kusursuz bir simetrinin hakim olduğunu görürüz. Bu tül görünümlü kanatlar, şekillerle, beneklerle ve renklerle süslenmiş olarak yaratılmış ve sonuçta her biri birer sanat harikası olan görüntüler meydana gelmiştir.
Kelebeklerin kanatlarında, ne kadar karmaşık olursa olsun, her iki taraftaki desenin ve renklerin tıpatıp birbirleriyle aynı olduğunu fark edebilirsiniz. En ufak bir nokta dahi her iki kanatta birden yer alır, dolayısıyla ortaya kusursuz bir düzen ve simetri çıkar.
Aynı zamanda o incecik kanatlardaki bir renk, diğerine hiçbir şekilde karışmaz ve var olan renkler keskin çizgilerle birbirlerinden ayrılır. Oysa bu renkler üst üste dizilen pulcukların bir araya gelmesiyle oluşur. Elinizi dokunduğunuz an dağılıveren bu pulcuklar nasıl oluyor da sıralarını hiç şaşırmadan aynı deseni tutturacak şekilde iki kanatta da dizilebiliyorlar? Tek bir pulun bile yer değiştirmesi kanatlardaki simetrinin bozulmasına ve estetiğin kaybolmasına neden olabilir. Oysa yeryüzündeki hiçbir kelebeğin kanadında bir düzensizlik göremezsiniz. Sanki her biri bir ressamın elinden çıkmış gibi düzgün ve estetik görünümlüdür. Çünkü gerçekten de üstün bir Yaratıcı tarafından var edilmişlerdir.
Kelebeklerin her iki kanatlarının da aynı desende ve simetrik olması başlı başına birer yaratılış harikasıdır |
Kelebeklerin her iki kanatlarının da aynı desende ve simetrik olması başlı başına birer yaratılış harikasıdır.
Tüm kainatın Sahibi olan Allah, "örneksiz yaratan" sıfatını kelebek kanatlarında da bizlere göstermektedir.
"Yaratan hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz?" Nahl Suresi, 17
Strateji uzmanı yer sincabı
Hayvan davranışlarını inceleyen bilim adamı, yer sincaplarının çıngıraklı yılanların göz çukurlarının altındaki enfraruj ısı sensörlerini yanıltmak için ilginç bir strateji uyguladıklarını fark etti. Laboratuvar deneylerinde anne sincaplarla çıngıraklı yılanlar karşı karşıya getirildiklerinde, sincaplar yılanlara doğru kuyruklarını sallıyorlardı ve bunu yaparken de kuyrukları ısınıyordu. Enfraruj sensörlere sahip olmayan keseli yılanlarla karşı karşıya geldiklerinde ise kuyrukları ısınmıyordu.1
Aaron Rundus sincapların, kuyruklarındaki bu ısınmayı kan damarlarını genişleterek elde ettiklerini düşündü. Isınan kuyruğun yılanı etkisiz hale getirdiğinden emin olabilmek için ise bir robot-sincap üretti. Bunun için gerçek sincap kürkü ve uzaktan kumanda edilip ısınabilen bir kuyruk kullandı. Çıngıraklı yılanlar gerçeği çok andıran robot-kuyruğu inandırıcı bulmuşlardı. Rundus bazı denemelerde kuyruğu oda sıcaklığında tuttu. Bazılarında ise ısıyı sincabın kuyruğunun ısındığı an ulaştığı derece olan 28 dereceye kadar çıkardı. Sonuç başarılıydı. Yılanlar ısı yükseldiğinde robot-sincabın uzağında kalmaya büyük bir dikkat gösteriyorlardı.2
Bu keşfin ardından Chicago Üniversitesi'nde sincap davranışları üzerine çalışan davranış ekolojisi uzmanı Jill Mateo, "Bu çalışma, doğa hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösterdi." 3 demiştir.
Hiç kuşku yok Aaron Rundus'un bu keşfi yer sincaplarının kendilerini ve yavrularını çıngıraklı yılanlara karşı savunmak için son derece zekice düşünülmüş bir yöntem kullandıklarını gözler önüne sererken pek çok soruyu da beraberinde getirmiştir. Bunların başında kuşkusuz şu soru gelmektedir: Yer sincabı kuyruğunu ısıtıp sensörleri yanıltacak bir sistemi nasıl geliştirmiştir? Hayvan, bunun etkili bir savunma yöntemi olduğunu nereden bilmektedir? Öte yandan, bu sistemi hangi hayvana karşı kullanacağını nasıl tespit edebilmekte, enfraruj sensörü olan hayvanı olmayandan nasıl ayırt edebilmektedir?
Cevap ise çok açıktır: Hiç şüphesiz bir yer sincabı düşmanını nasıl etkisiz hale getireceğini kendiliğinden bilemez. Düşmanına karşı kendi kendine savunma taktikleri geliştiremez. Ve bunların yanında, bu savunma metodunu kullanmak için uygun olan yapıyı da kendiliğinden bedeninde var edemez. Evrendeki her şeyi mükemmel bir kusursuzluk içinde yaratan Rabbimiz Allah'ın yaratışındaki sanatın detaylarından biri olan mucizevi özellik yer sincabıyla birlikte var olmuş, yani onunla beraber yaratılmıştır. Bir Kuran ayetinde bildirildiği gibi, "� Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah her şeye güç yetirendir." (Maide Suresi, 17)
KAYNAKLAR:
1. ScienceNOW Daily News, Betsy Mason, A Tail of Self Defense, 15 Ağustos 2006.
2. ScienceNOW Daily News, Betsy Mason, A Tail of Self Defense, 15 Ağustos 2006.
3 ScienceNOW Daily News, Betsy Mason, A Tail of Self Defense, 15 Ağustos 2006.
Karıncalar ( Düşünelim Hikmetlenelim ! , Sonra Geliştirelim , yapılacak çok şey var )
Böcekler içinde "toplumsal açıdan" en gelişmişlerden biri olan karıncalar, son derece "iyi örgütlenmiş" bir düzen içinde, "koloniler" denen topluluklar halinde yaşarlar. Topluluk halinde yaşadıkları için, koloninin belirli bir düzen dahilinde hareket etmesi, karışıklık çıkmaması açısından çok önemlidir.
Kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş bir iletişim ağı, örnek ve rasyonel bir hiyerarşi, disiplin, kusursuz bir şehir planlaması...
Biraz önce okuduğunuz cümle toprağın üzerinde sadece giriş kısmını gördüğümüz karınca yuvalarındaki yaşamın kısa bir özetidir. İnsanların bile her zaman yeteri kadar başarılı olamadığı bu alanlarda, karıncalar son derece başarılıdırlar. Toprağın altındaki yuvalarında karıncalar bir yandan besin üretip depolarken, bir yandan yavrularını gözetir, bir yandan kolonilerini korur ve bir yandan da savaşırlar. "Terzilik" yapıp, "tarım"la uğraşan, "hayvan yetiştiren" karınca kolonileri bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu canlıların yaşamı, toplumsal örgütlenme ve konularında uzmanlaşma açısından incelendiğinde, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak bir üstünlüğe sahip oldukları görülecektir.
Karınca topluluklarında her birey kendi üzerine düşeni eksiksiz olarak yapmaktadır. Her birey için önemli olan kendi istekleri değil koloninin devamlılığıdır.
Kuran'da Allah canlılardaki ibretlere dikkat çekerek üzerlerinde düşünmemizi istemektedir. Karıncalar da Allah'ın aşağıdaki ayetinde dikkat çektiği, üzerinde düşünülmesi gereken canlılardan biridir:
Şüphesiz müminler için göklerde ve yerde ayetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 3-4)
Yapı olarak bir karargahtan hiç farkı olmayan yuvalarını yaparken karıncalar hiçbir eğitim almazlar. Yumurtadan ilk çıktığı andan itibaren her karınca görevini bilir ve hiç vakit kaybetmeden uygulamaya geçirir. Yuvayı nasıl yapacağını da bilir, yiyeceği nasıl bulacağını, larvalara nasıl bakacağını kısacası ne yapması gerektiğini çok iyi bilir ve harfiyen uygular. Bu durum, karıncaların bu bilgilere henüz dünyaya gelmeden sahip olduklarını gösterir. Daha doğrusu tüm bu bilgiler, ilk ortaya çıkmalarıyla beraber, kendilerini yaratan Yüce Allah tarafından karıncalara ilham edilmektedir.
Karıncalar dış görünüş olarak her ne kadar birbirlerine benzer görünseler de, yaşayışları ve fiziksel özellikleri açısından yaklaşık 8000 türe ayrılırlar. Her türün de kendine özgü özellikleri vardır.
| | | |
Karınca türlerinin içinde en ilginç olanlardan biri, yaprak kesici karıncalar olarak da bilinen "Atta"lardır. Attaların belirgin özellikleri koparttıkları yaprak parçalarını başlarının üstünde yuvalarına taşıma alışkanlıklarıdır. Karıncalar, sağlamca kenetlenmiş çenelerinde taşıdıkları, kendilerine oranla oldukça büyük yaprak parçalarının altına gizlenirler. Bu nedenle işçi karıncaların gün boyunca çalıştıktan sonra yuvaya dönüşleri çok ilginç bir görünüm ortaya çıkarır. Böyle bir görüntüyle karşılaşan kişi, ormanın zemini sanki canlanmış, yürüyormuş hissine kapılacaktır. Attaların bu yaprakları niye taşıdıklarını araştıran bilim adamları karıncaların bunları mantar üretiminde kullandıklarını hayretle keşfetmişlerdir.
Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler, çünkü vücutlarında bitkilerde bulunan selülozu sindirebilecek enzimler yoktur. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki odalarında saklarlar ve yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla, büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini elde ederler.
Attalarla mantarlar arasındaki ortak yaşam sayesinde, karıncalar beslenmede ihtiyaç duydukları proteini yaprakların üzerinde yetiştirdikleri mantar tomurcuklarından alırlar. Yandaki resimde karıncaların yetiştirmiş olduğu mantar bahçesi görülmektedir.
Attalarla mantarlar arasındaki ortak yaşam sayesinde, karıncalar beslenmede ihtiyaç duydukları proteini yaprakların üzerinde yetiştirdikleri mantar tomurcuklarından alırlar. Yukarıdaki resimde karıncaların yetiştirmiş olduğu mantar bahçesi görülmektedir. |
Burada Attaları bekleyen bir tehlike vardır. İşlerine yarayacak mantarı yetiştirirken, bahçelerinde zararlı mantarların üremesi ihtimali de vardır. Peki bahçelerini yalnızca "ekim" öncesinde temizleyen Attalar, zararlı mantarlardan nasıl korunabilmektedirler? Bunun sırrı, yaprakları çiğnedikleri sırada kullandıkları tükürükte gizlidir. Tükürük, istenmeyen mantarların oluşumunu engelleyici bir antibiyotik ve doğru mantarın gelişimini hızlandırıcı bir madde de içermektedir.
Böylesine mucizevi bir olayı karıncaların nasıl gerçekleştirdiklerini düşündüğünde, insanın karşısına "neden ve nasıl"larla dolu yüzlerce soru çıkacaktır. "Neden karıncalar diğerleri gibi normal yollarla beslenmeyi değil de, bahçıvanlık yaparak mantar yetiştirmeyi tercih etmişlerdir? Bahçe bakımını, mantar yetiştirmeyi nereden öğrenmişlerdir? Yaprakları çiğneyince mantar üretebileceklerini nasıl keşfetmişlerdir ve bunu daha sonraki nesillere nasıl öğretmişlerdir?"
Bu gibi soruların tek bir cevabı vardır:
Karıncalar, yaptıkları bütün işleri başarabilecek şekilde tasarlanmış ve programlanmışlardır. Böylesine karmaşık davranışlar, zaman içinde aşamalarla gelişebilecek basit olaylar değildir. Kapsamlı bir bilginin ve çok üstün bir aklın eseridirler. Tüm bu bilgileri var oldukları ilk günden itibaren karıncalara veren, onları tüm hayret verici özellikleriyle yaratan, şüphesiz Alemlerin Rabbi olan Allah'tan başkası değildir.
Attaların çok ilginç bir de savunma yöntemleri vardır. Yaprak kesici karınca kolonisinin orta boylu işçileri hemen hemen tüm günlerini yaprak taşımakla geçirirler. Bu taşıma esnasında kendilerini korumaları zorlaşmaktadır; çünkü kendilerini korumaya yarayan çeneleri ile yaprak taşımaktadırlar. Peki kendi kendilerini koruyamadıklarına göre kim onları korumaktadır?
Yaprak taşıyan işçi karıncaların yanlarında sürekli daha küçük boy olan işçiler ile dolaştıkları görülmüştür. Önceleri bu durumun tesadüf olduğu zannedilmiştir. Ancak daha sonra bu hareketin sebebi araştırılmaya başlanmıştır. Uzun bir inceleme sonucunda ortaya çıkan durum, gerçekten şaşırtıcı bir işbirliğidir.
Yaprak taşımakla görevli olan orta boy karıncalar, kendilerine düşman olan bir sinek türüne karşı ilginç bir savunma yöntemi kullanmaktadırlar. Düşman sinek, yumurtalarını bırakmak için son derece farklı bir yer seçmiştir; her karıncanın baş kısmına bir tane yumurta bırakır. Karıncanın vücudunda zamanla gelişip yumurtadan çıkan yavru sinek, hayvanın beynine kadar ilerleyerek ölümüne sebep olur. İşte işçi karıncalar, yanlarında küçük boy yardımcıları olmadan, her an saldırmaya hazır bu sinek türüne karşı savunmasız kalırlar. Normal zamanlarda üzerlerine konmak isteyen sinekleri makasa benzeyen keskin çeneleri ile derhal uzaklaştırmayı başaran işçi karıncalar, yaprak taşırken bunu yapamazlar. Bu yüzden de kendileri adına savunma yapacak bir başka karıncayı taşıdıkları yaprağın üzerine yerleştirirler (sağda). Sineğin saldırısı sırasında da bu küçük koruyucular yaprağın üzerinden düşmana karşı mücadele verirler.
Birkaç özelliğini anlattığımız Atta karıncaları yeryüzündeki binlerce karınca türünden sadece bir tanesidir. Her türün kendine özgü özellikleri olduğu düşünüldüğünde Allah'ın yaratma sanatındaki benzersizlik bir kere daha görülmektedir.
Alemlerin Rabbi olan Allah, yarattığı herşeyi O'nu bilip tanımamız için yaratmıştır.
Gerçekten, gece ile gündüzün ardarda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır. (Yunus Suresi, 6)
Akılcı bir savunma sistemi :KAMUFLAJ ( örnek alıp geliştirilecek çok şey var ... )
Kamuflaj, askerlik sanatının değişmez unsurlarından biridir. Düşmana kendini hissettirmeden saldırabilmek veya düşman saldırısı sırasında kendini gizleyebilmek son derece önemlidir.
Bu yüzden cephedeki askerler giyimleriyle, miğferleriyle, hatta yüzlerine sürdükleri boyalarla kendilerini gizler, yani kamufle ederler.
İlginç olan, kamuflaj denen bu akılcı yöntemin sadece insanlar değil, hayvanlar tarafından da kullanılmasıdır.
Çok Etkili Bir Taktik
Kamuflaj yapan canlılar yaşadıkları ortama son derece uyumlu şekilde yaratılmış vücut yapıları, biçimleri, renkleri ve desenleriyle özel bir koruma altına alınmışlardır. Bu canlıların bazılarının bedenleri bulundukları ortamla o kadar uyumludur ki, çevrelerindeki bitkilerden ayırt edilebilmeleri son derece zordur.
Üzerinde yaşadığı çiçekle aynı renkte olan bir örümcek, ağaç dalı gibi hareketsiz duran bir yılan, kurumuş yaprakla birebir aynı kanatlara sahip bir böcek, üzerinde durduğu bitkilerin rengini ve biçimini alan bir kurbağa... Tüm bunlar doğadaki kamuflajın ilginç örnekleridir. Ve bize kamuflajın özel yaratılmış bir yöntem olduğunu göstermektedirler.
Şimdi bu özel yöntemi biraz inceleyelim.
Kimi canlılar, yaşadıkları ortamın yaygın bitki örtüsüne uygun renk ve desenlere sahiptir. Örneğin sararmış otların arasında sarı çizgili desenleriyle gizlenen bir kaplanın, avı tarafından fark edilebilmesi çok güçtür.
Aslanlar da yaşadıkları bozkırların renginde yaratılmışlardır. Bu sayede kuru otların arasında kolayca gizlenirler. Kamuflaj yapmış bir asker gibi, yavaş yavaş avlarına doğru yaklaşırlar.
Savanların kuru otlarında avlanan bir aslan neredeyse görülmezdir. Çünkü aslanın renkleri çevre ile karışır. Uzun otlarda bir çitayı ayırt etmek de çok zordur; bunun sebebi yüzlerce küçük noktanın hayvanın vücudunu netleştirmemesidir. Ayrıca çitanın siyah noktaları güneş ile belirginleşir ve vücudunu olduğundan daha büyük gösterir. |
Çita da sahip olduğu doğal kamuflaj sayesinde avına fark edilmeden sokulur. Av kendisini fark ettiğinde ise, artık çok geç kalmıştır.
Yaşadığı ortamla mükemmel bir renk uyumuna sahip canlılardan biri de kutup ayılarıdır. Kutup ayılarının bembeyaz postları, dört mevsim kar ve buzlarla kaplı dünyalarında onlara büyük avantajlar kazandırır. Kar beyazı renkleri fark edilmeden avlarına yaklaşmalarını sağlar. Eğer renkleri beyaz olmasaydı, bu ayıların kutuplarda yiyecek bulabilmeleri, yavrularını besleyebilmeleri son derece güçleşirdi. Bu da kısa sürede nesillerinin tükenmesi anlamına gelecekti.
Bunlardan başka bazı canlılar da mevsimlere uygun kamuflajlar yaparlar. Buna en güzel örnek olarak kutup kuşlarını verebiliriz.
Mevsimlere Göre Tüy Değiştiren Bir Canlı: Kutup Kuşları
Kutup kuşlarını bulundukları yerde fark edebilmek neredeyse imkansızdır, çünkü tüylerinde doğal zemini taklit edebilmelerini sağlayan mükemmel bir kamuflaj yeteneği vardır.
Mevsim kış olduğunda kutup kuşlarının vücutlarında mucizevi bir değişim yaşanır. Koyu renkli tüylerin hepsi yok olur ve sadece beyaz tüyler kalır. Karların arasında bembeyaz kuşu fark etmek yine imkansız gibidir.
Kuşun bu işten hiç haberi yoktur, ama vücudu her kış mevsiminde aynı mükemmellikte kamufle edilir. Mevsim ilk bahar olduğunda kutup kuşunun tüylerinin arasında, yeşeren bitkilerin renginde yeni tüyler çıkar. Aynı değişiklik yaz için de geçerlidir.
Bu olağanüstü değişimler sayesinde otların arasında kutup kuşlarını görebilmek neredeyse imkansızdır. Tüm bu harika kamuflaj gösterisi, elbette bir açıklama gerektirmektedir. Bu kuş elbette kendi iradesiyle üzerindeki tüylerin rengini değiştiremez. Sahip olduğu kamuflajın ne işe yaradığını bilecek bir akla dahi sahip değildir.
Öyleyse bu kuşa olağanüstü kamuflaj yeteneğini veren kimdir?
Mevsimine göre kutup kuşunun sahip olması gereken kamuflajı kim bilmektedir?
Çevrenin renk ve desenini kuşun tüylerinin üzerine adeta bir ressam gibi kim çizmiştir?
Sorular bizi tek bir cevaba götürmektedir;
Kutup kuşu, Allah tarafından yaratılmıştır ve sahip olduğu özellikler de kendisine Rabbimiz tarafından verilmiştir.
Büyük Kamuflaj Ustası: Bukalemun
Kamuflaj sanatının en büyük ustalarından biri kuşkusuz bukalemundur. Bukalemun özellikle bu konudaki çabukluğu ile şaşırtıcıdır. Diğer pek çok sürüngen de renk değiştirme yeteneğine sahip olduğu halde, hiçbiri bunu bukalemun kadar hızlı başaramaz.
Bukalemun istediği anda üzerinde bulunduğu zeminin rengini alır ve böylece kendisini gizler. Kendisini güvenli hissettiğinde ise, derisine çeşitli renkler vererek adeta bir sanat gösterisi yapar.
Bir ressamın bir deseni tualine aktarması saatlar sürer. Oysa bukalemun, üzerinde bulunduğu ortamın desenini anında taklit edebilir.
Bukalemunun bu olağanüstü yeteneği, vücudunda yaratılan ve renge duyarlı özel hücrelere dayanmaktadır. Bu son derece kompleks hücreler, kendilerine gelen ışığa göre pigmentlerini ayarlamakta, hem de bunu olağanüstü bir hızda yapmaktadırlar. Bu kompleks yapı, hiç bir tesadüfle açıklanamaz. Geçmişte bir bukalemunun böyle bir sisteme ihtiyaç duyduğu, sonra bunu düşünüp tasarladığı ve kendi vücuduna yerleştirdiği de iddia edilemez. Bukalemunun renk değiştirme yeteneği yaratılışın açık bir delilini oluşturur.
Bu örneklerle Allah bize sonsuz bilgi ve sanatının bir örneğini göstermektedir. Bir Kuran ayetinde buyrulduğu gibi, Allah kusursuzca yaratandır:
|
O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Böcekler Dünyasındaki Kamuflajcılar
Böcekler de hem kendilerini korumak hem de kolay avlanmak için kamuflaj tekniklerini kullanırlar. Kimi böcekler kendilerini bir yaprağa benzetirler. Bu benzerlik öyle mükemmeldir ki yaprağın biçiminden üzerindeki damarlara kadar hiçbir detay eksik bırakılmamıştır. Kimilerinin kanadında sararmış bir yaprağın üzerindeki çürüklere, lekelere benzeyen desenler bile vardır, kimisi ise kendini bir bölümü kopmuş yaprak şekline sokmuştur.
Şimdi, bu canlılardaki kamuflaj tasarımı üzerinde biraz düşünelim.
Bu böcekler bir bilince ve akla sahip değildirler. Hayatta kalmak için bir yaprağa benzemeleri gerektiğini bilemezler. Bilseler dahi vücutlarının üzerine yaprak şekli çizemezler. Yapraklardaki çürükleri, lekeleri taklit edemezler. Öyleyse böceğin kanatları üzerinde yer alan ve bilinçli şekilde tasarlandığı açık olan bu çizimler kimin eseridir?
Elbette ki bu değişimlerin tesadüflerle oluşması mümkün değildir. Bu küçük böceklerin kanatlarındaki yaprak tasarımı, canlıların tesadüflerin değil, bir Yaratıcı'nın eseri olduğunu göstermeye yeterlidir.
Sonuç
Doğayı inceledikçe, hep aynı gerçekle karşılaşırız. Canlılar, evrim teorisinin "tesadüf" iddiasını tamamen geçersiz kılan, son derece iyi tasarlanmış kompleks yapılara sahiptirler. Her canlı, kendi üzerinde, yaratılmış olduğunu bize gösteren deliller taşımaktadır. Kamuflaj ve canlıların akılcı davranışları bu delillerden yalnızca biridir.
Tüm bu muhteşem yaratılışın sahibi ise, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi olan Yüce Allah'tır.
Akıl sahibi insanlara düşen ise Allah'ın yaratması üzerinde düşünmek ve O'nu övüp yüceltmektir. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)
Dipnotlar
1. Marco Ferrari, Colors for Survival, Barnes and Noble Books, New York, 1992, s.41
2. Marco Ferrari, Colors for Survival, Barnes and Noble Books, New York, 1992, s.52
3. Marco Ferrari, Colors for Survival, Barnes and Noble Books, New York, 1992, s.20
4. Marco Ferrari, Colors for Survival, Barnes and Noble Books, New York, 1992, s.26
HARUN YAHYA
http://www.harunyahya.org/
Biyoloji mayın dedektörleri : BAL ARILARI ( etrafınızı araştırın , örnek alınacak çok şey var ! )
Birleşmiş Milletler raporuna göre dünyada yaklaşık 110 milyon adet patlamamış mayın bulunuyor ve mayınlar her yıl 26.000 insanın ölümüne ya da ya da sakat kalmasına sebep oluyor . (1) Mayınları etkisiz hale getirmek için öncelikle yerlerini belirlemek gerekiyor. Bu son derece tehlikeli görev için bilimadamları alışılmadık bir aday öneriyorlar: Balarıları.
Montana Üniversitesi araştırmacıları, kara mayınlarının yer tespitinde kullanılmak üzere bu harika böcekleri canlı robotlar olarak hazırlıyorlar. Açık arazide polen bulmada uzman olan bu canlılar kendilerine bu yeteneği sağlayan mükemmel koku alma sistemlerine sahipler. Montana Üniversitesi�nden Jerry Bromenshenk �Arıların, köpeklerin farkına varamadıkları kokuları algılayabildiklerini biliyoruz� diyor. �Eğer bunu koklayabiliyorlarsa onu bulmada köpeklerden daha iyi veya en az köpekler kadar iyi olacaklardır� diye ekliyor. (2) İki senedir sürdürülen çalışmalarda arılar gerçeği gibi kokan taklit mayınları buluyorlar. Araştırmacılardan Colin Henderson, arıları belli bir kokunun izini sürmeleri için eğitiyor.
Üstteki resimde arıları iki adet anti-tank mayının kokularına alıştıran araştırmacı görülüyor.
Henderson, böceklerin mükemmele yakın şekilde iz sürdüklerini, artık gerçek mayınlar üzerinde gerçekleştirilecek görevler için hazır olduklarını belirtiyor.
Arıların Koku Alma Sistemi
Arıların koku alma organları antenlerinin üzerinde bulunur. (Böceklerin koku alma organları insanlardaki gibi solunum delikleri içinde yer almaz. Solunum delikleri başlarında değil vücutlarının başka bölgelerinde bulunur.) Anteninin içine doğru beyninden gelen koklama sinirleri uzanır. Ancak bu sinirler koku maddeleriyle doğrudan temas etmezler. Çünkü böceklerin vücudu -antenler de dahil olmak üzere- kabuk ile kaplıdır.
Arı antenlerini mikroskop altına yatırdığınızda antenin üzerinde pek çok delik görürsünüz. Beyinden gelen koklama sinirleri bu deliklerin içinde son bulur. Ancak bu deliklerin üzeri özel bir zarla kaplıdır ve sinir uçlarını korumaya yarar. Buna rağmen kokuyu geçirebilme özelliğine sahiptir. Bu deliklerin arası ise incecik tüylerle kaplıdır. Bunlar arının duyum tüyleridir . (3)
Şüphesiz böyle bir sistemi oluşturan parçaların her biri özel bir amaca yönelik olarak tasarlanmıştır. Antenler, koklama sinirleri ve zarlar evrimle meydana gelmiş olamazlar. Çünkü bu parçalardan herhangi birinin eksik olması durumunda sistem bir işe yaramayacak ve evrimin kendi mantığına göre körelip yok olacaktır.
Arıları mayın arama çalışmalarında öne çıkaran özellikleri sadece koku alma sistemiyle sınırlı değildir. Arıların mayınlı bölgeye gönderilmesi, plana uygun uçuş gerçekleştirebilmeleri de arılardaki haberleşme sistemlerine de bağlıdır. Arılar polen kaynaklarını kovandaki arılara mucizevi bir dansla anlatırlar. Üstelik polen kaynağının güneşin gökyüzünde sürekli olarak değişen konumunu hesaplarlar. Böylece besin aramaya çıkan kovandaki diğer arılar polen kaynağını sanki kendileri keşfetmiş gibi kolayca bulurlar. Tüm bu davranışlar son derece hassas geometrik hesaplamalara dayalıdır. Oysa düşünme yeteneğinden yoksun olan bu canlılar söz konusu hesaplamaları yapacak matematik bilgisine de sahip değildirler. Bu noktada arılardaki muhteşem uçuş ve yön belirleme kabiliyetinin çok üstün bir akıl tarafından ilham edildiği ortaya çıkar. Herşeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah bu canlılara neler yapacaklarlarını vahyetmiştir:
Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
Dipnotlar
1- CBS news.com, Mine-Sniffing Honeybees, 25 Eylül 2002: http://www.cbsnews.com/stories/2002/09/24/tech/main523141.shtml
2- msnbc.com, Bomb-sniffing bees generate scientific buzz, 25 Eylül 2002: http://www.msnbc.com/news/812909.asp
3- Prof. Karl von Frisch, Arıların Hayatı, s.117-119
HARUN YAHYA
Monday, January 15, 2007
Başarının Yolu Sevgiden Geçer
İLK ADIM: SAĞLIKLI AİLE İÇİ İLİŞKİLER
Çocuğun okul başarısında zeka ve yetenek önemli rol oynar. Elbette ki yeterli zeka potansiyeline sahip olmayan bir çocuğun başarılı olabilmesi çok güç olacaktır. Fakat yeterli zeka potansiyeline ve yeteneklere sahip olan bir çok çocuk okulda başarılı olamamaktadır. Bu konuda farklı bir faktör ortaya çıkıyor: Aile ilişkileri.
Çocuk öğrenme ve başarma isteğini önce aile ortamında edinir. Anne ve babasından gördüğü sevgi, ilgi ve uyarılma sonucu doğal öğrenme dürtüsü artar. Ebeveynleri ile iyi ilişkiler içinde olan çocuk, onlar gibi bilgili , güçlü ve becerikli olmaya özenir. Başka bir deyişle çocuk onları model alır. Soruları yanıtlanan, merakı doyurulan çocuk daha çok öğrenme isteği duyar. Tersine ilgi ve destekten yoksun, soruları geçiştirilen çocukta öğrenme isteği körelir.
ÇOCUĞUNUZ İÇİN PRATİK BAŞARI SAĞLAMA METOTLARI
Çocuğunuz , onun başarılı olacağına olan inancınızı bilmelidir.
Eğer siz çocuğunuzun başarılı olamayacağını düşünüyorsanız çocuğunuz da hemen bu fikre kapılabilir, ve başarısızlığa uğrayabilir.
Çocuğunuzu övün.
Eğer çocuğunuzun başarılı olmasını istiyorsanız ona sürekli olumlu mesajlar vermelisiniz. Sen bunu yapamazsın, sen beceremezsin, aklın ermez gibi olumsuz mesajlar yerine sen bu işi yapabilirsin, bunu anlayabilirsin, bu işin üstesinden gelebilirsin mesajları vermeyi deneyin.
Çocuğunuzun öğretmeniyle iyi bir ilişki kurun.
Anne, baba, çocuk üçgeni, okul ortamıyla birlikte büyüyecek ve bu üçgene bir başka kişi daha katılacaktır. Bu bakımdan öğretmen önemli konuma sahiptir. Öğretmen ile geliştirilecek sıcak ilişkiler ve samimi bir bağ çocuğun başarısını arttıracaktır.
Okul aile birliği toplantılarını kaçırmayın.
Bu tür toplantılar aile ile öğretmenlerin rahatça konuşabilecekleri ve çocuk hakkında görüşebilecekleri uygun ortamdır. Bu toplantıları kaçırmamaya özen gösterin.
“Öğretmenine söylerim seni döver” gibi ifadelerden kaçının.
Öğretmenle ilgili olumsuz değerlendirmeleri çocuğun yanında yapmayın.
Sorulara cevap verin.
Çocuklar bitmek bilmeyen bir soru hazinesine sahiptirler. Sürekli soru üretirler. İşte bu
soruların cevap bulması da çocuğunuzun öğrenmeye karşı ilgisini artıracaktır.
Çocuğun yanında yüksek sesle kavga etmekten kaçının.
Yanında kavga edilmeyen ve huzurlu bir çocuğun tüm dikkatini öğrenmeye yoğunlaştırması kolaylaşacaktır. Aksi durumda çocuk derse ve öğrenmeye karşı bir ilgisizlik yaşayacaktır. Çocuğun kafası, aile içi ana-baba problemleriyle doluyken öğrenmeyi düşünmesi beklenemez.
Kaygılarınızı azaltmaya çalışın.
Kaygı bulaşıcı bir duygudur ve anne babadan çocuğa geçebilir. Sizin okul ve öğretmene yönelik kaygılarınız çocuğunuz tarafından algılanır ve başarısını olumsuz yönde etkileyebilir.
Beklentileriniz gerçekçi olsun.
Ebeveynlerin çocukları ile ilgili, çocuğun kapasitesinin üstünde başarı beklentisinde bulunmaları çocuğun kaygısını arttırmaktadır.
ntvmsnbc
ZİRVEYE GÖTÜREN YOL YÖNETİM
Yayınevi : Timaş
Baskı : İstanbul / 1995 / 207 shf.
1-Yönetimle ilgili yüzyıllara uzanan bir bilgi birikimin varlığı, bu varlığı kullanırken gerekli olan yetenek, yeryüzünde pek çok insanın yöneticilik yaparak geçimini sağlaması, yönetimin hem bilim ve sanat, hem de bir meslek olduğunu ortaya koyuyor.
İnsanlar vardır, bilgiye sahiptirler; fakat beceremezler. İnsanlar vardır, becerirler, fakat bilgileri noksandır. İdeal olanı hem bilmek hem de becermektir.
Siz de bilgi ve becerilerinizi yoklayın. Noksan olan birşeyler mi var? Mutlaka tamamlamalısınız.
Yönetici misiniz?... Öyleyse kim olduğunuzu ve öneminizi bilin!
Siz, yönettiğiniz kimselerin beynisiniz. Onun bütün unsurları size bağlıdır. Sizde meydana gelebilecek bir arıza, sistemi felce uğratabilir. Bu nedenle kim olduğunuzu ve öneminizi unutmadan görevinizi yerine getirmelisiniz.
Bir yönetici sosyal bilimlere vakıf olmalıdır. Çünkü sosyal bilimlerin yönetime kaydadeğer katkıları vardır.
Psikolojiden ferdi, sosyolojiden grup, tarihten tecrübe, antropolojiden kültür, ekonomiden büyüme, ekolojiden uyum felsefeden ise kural bakış açılarını alan yönetimin, bunlardan yoksun kaldığı zaman hareket edemeyecek kadar dar bir alana sıkışacağı açıktır.
Buradan çıkan mesaj şudur: Yönetmeye talip olan, merdivenin basamaklarını tırmanmak istiyorsa, bütün sosyal bilimlerden genel manada haberdar olmak ve gerektiğinde onlara da müracaat etmek zorundadır.
2-Yönetim geçici ve anlık değildir. Bir yerde başlayıp bir yerde bitmez ve hep devam eder. Birbirini tamamlayan faaliyetler ve davranışlar dizisidir. Fonksiyonlarıyla yaşar.
İnsanlar ve örgütler var oldukça, yönetim de var olacaktır. Yönetim, insanlar ve örgütlerle birlikte yaşamaya devam eder. Çünkü o, fonksiyonları ölçüsünde bir süreçtir.
Yönetim fonksiyonları da ihmal edilmemelidir.
Yönetimin fonksiyonları şunlardır:
Planlama, örgütleme, yön verme, koordinasyon, kontrol, karar verme, motivasyon, yenilik yapma. Yönetimin fonksiyonları ihmale gelmez.
Bir örgütün daha verimli ve etkin hale getirilememesi yönetimle ilgili bir meseledir. Yönetici örgütü verimli hale getirmek için mevcut kaynaklarla en fazla ürünü elde etmesini bilmelidir.
Bir örgütün üç temel kaynağı vardır. Fiziki kaynaklar, mali kaynaklar ve insan kaynakları. Bu üç kaynağın da verimlilik üzerinde etkileri vardır. Yönetici bu üç kaynağı en iyi şekilde kullanabilmelidir ki verimliliği en üst düzeyde elde etsin.
3-Liderlik, yönetimin başarısı için gerekli bir unsurdur. Liderlikle buluşamayan bir
yöneticilik, başarıyı simgeleyen madalyonu çok zor kazanır. Liderlik bağı, kişiler üzerinde güç sahibi olmayı değil onları etkilemeyi hatırlatır.
Hiç kimse piyon olarak doğmaz. Her insanda liderlik potansiyeli vardır.
Önemli olan bu potansiyeli ortaya çıkarmak, işlemek ve kullanılacak duruma getirmektedir.
‘Yöneteceğim’ diyorsanız. ‘Liderim’ de diyebilmelisiniz. Çünkü yöneticiler aynı zamanda liderin niteliklerine sahip olur ve onların yaptıklarını yapabilirse, ilerlemeye devam ederler.
4- Lider yönetici fiziki ve kişilik özellikleri yönüyle izleyicilerden farklıdır.
Üzerinde en çok durulan özellikler şunlardır:
Yaş, boy, cinsiyet, yakışıklılık, güzellik, olgunluk, başkalarına güven verme, kendine güven duyma, güzel konuşma, samimiyet, doğruluk, zeka, bilgi, kişiler arası ilişki kurma yeteneği, ileriyi görebilme, inisiyatif sahibi olma, hissi olgunluk, kararlılık, açıksözlülük, dürüstlük... Lider yönetici yetiştirirken, bu özelliklere yönettiği insanlardan daha fazla sahip olur.
Üretken olan Lider yöneticinin özellikleri şunlardır:
a-Direktifçi: Yetkindir ve kişilik gücüne sahiptir, sert ama adildir. Hareketlendirici ve zorlayıcıdır, kararları kendisi verir. Elemanlarıyla mesafelidir. Ödüllendirir. Göreve yönelik davranır. Çatışmaları doğrudan kendisi göğüsler.
b-İşbirlikçi: Grup kabulünü ister. Danışmacıdır. Destekleyicidir. Ekip oluşturucudur. Kararlarda mutabakat sağlar. Elemanlarıyla yakındır. Grup başarısına katılarak kontrol eder. çatışmalar çözülürken görüşler birleştirilir. Hedeflere ulaşmak için işbirliği arar.
c-Arkadaşça: Eşitlik taraftarıdır, meslektaşlarının kabulüne önem verir. Birleştiricidir. Liderliği paylaşmadan yanadır. Etkili kararları kabul eder. Karşılıklı saygıdan yanadır. Ekip başarısı için kişisel sorumluluk ister. Çatışmaları üretken tartışmalarla çözmek ister.
Çalışacak saha, yeteneğine uygun olduktan sonra, lider yönetici tahammülü sayesinde karşısına çıkan bütün engelleri bertaraf eder ve başarılı olur. Lider yönetici dayanıklı, engel ve zorlukların kıymetini bilen, cesur kişidir.
Yöneticinin dikkat etmesi gereken unsurlar vardır. Bunlara dikkati ölçüsünde yöneticiliği hem devam eder hem de başarılı olur.
a-Yönetici kendi üstleriyle uyum içinde çalışmayı bilmelidir.
b-Yönetici meslektaşlarıyla uyum içinde çalışmayı bilmelidir.
c-Yönetici astlarıyla da uyum içinde olmalıdır. Çünkü yönetici astlarla iş görüşür. Yöneticinin başarısı onların bekleneni vermesine bağlıdır.
d-Yönetici, yapılan işi en az kendi astları kadar iyi bilmelidir ki işlerde meydana gelen alışkanlıkların düzeltilmesinde etkili olabilsin.
e-Yönetici kendini aşabilen insan olmalıdır. Problemler yöneticiden kaynaklanmamalıdır. Yönetici otoritesini iyi kullanmalıdır. Ancak otorite sahibi olmak başarılı olmak için yeterli değildir.
5-Etkili lider, yönetici, hoşlanmasa bile, otoriteyi örgütsel hayatın bir gerçeği olarak kabul eder. Kendisi astlarına karşı adil kullandığı gibi, amirlerinin de adil kullanmasını bekler. Hele hele gerekmediği halde, otoriteyi atıl bırakmaz. Fakat otoritenin de arkasına gizlenmez. Otorite, yöneticinin kullanabileceği en etkili silahlardan biridir.
Otoritenizi kullanın! Gücünüzü küçümsemeyin ve onu üretken kılın.
Güç, başkalarını etkilemede yetersizdir. Gücünüzle birleştiremediğiniz bir otorite yetersiz kalabilir.
Gücün temelleri şunlardır:
Uzmanlık gücü, kanuni güç, ödüllendirme gücü, cezalandırma gücü, zorlayıcı güç, kişilik gücü, ilgi yoluyla güç v.b.
6-Yönetici örgüt içindeki grupların farkında olmalı ve gruplardaki kişilerin ilişkilerine vakıf olmalı böyle bir yönetici adeta grubunun bir üyesi gibi düşünebilir. Ve bu da grubun yönetimi hususunda ona büyük avantajlar sağlar. Grup liderini etkileyebilen yönetici grubun örgütün amaçlarının gerçekleşmesi için yapılan faaliyetlerin bir parçası haline getirebilir.
7-Ehliyetli bir lider yönetici astlarını teşvik etmesini bilmelidir. İnsanlar genellikle fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları giderilerek başarılı olma, güç kazanma, bağlanma, inanç, tutum ve isteklerin desteklenerek teşvik edilebilirler. Astlarını teşvik eden yönetici onları motive etmiş sayılır.
8-Örgüt içerisindeki grupların ya da fertlerin münasebetleri bazen çatışmalara dönüşebilir. Bunları önlemek ve olmaması için çareler aramak yöneticinin vazifeleri arasındadır.
Bugün artık çatışmaların bir örgüt için kaçınılmaz olduğu bilinmektedir. Bu durumda önemli olan bu çatışmaların nasıl yönetileceğidir.
Çatışmaları etkili bir biçimde çözmek istiyorsanız şunlara dikkat etmeniz gerekir:
a-Çatışma gerçeğini kabul edin.
b-Çatışmanın kaynağını belirleyin.
c-Diğerleriyle konuyu tartışın.
d-Tartışmak amacıyla toplantı yapın.
e-Uzlaşmak için fikir birliği sağlayın.
f-Yardımlaşma isteyin.
Çatışmalar zararlı bir noktaya varmadıkça örgütünüz mutlu bir aile görüntüsü verir.
9-Lider yönetici amaçlara göre yönetmeyi gerçekleştirebilmelidir.
Amaçlara göre yönetim, yetki ve sorumlulukları güçlendiren, birey ve örgüt amaçlarını birbirine yaklaştıran ve ekip çalışması oluşturan bir süreçtir. Bu sürecin dört safhası vardır:
1-Amaçların belirlenmesi,
2-Faaliyetlerin planlanması,
3-Özkontrol,
4-Değerleme.
10-Lider bir yönetici olmak için gereken unsurlardan biri de konuşma sanatını iyi bilmektir. Lider yönetici kalpler güzel konuşmasıyla girebilir. Bu nedenle konuşma tarzı fevkalade önemlidir.
Konuşmanın dikkat edilmesi gereken altı önemli öğesi vardır:
a-Ses hacmi: Konuşurken sesiniz rahatça duyulabilmelidir.
b-Hız: Gerektiği yerde hızlı, yavaş veya coşkulu konuşma ayarlanabilir.
c-Ses perdesi: Gerektiği yerde sesin alçaltılması veya yükseltilmesinin ayarlanmasıdır.
d-Kalite: Sesin kendine has durumudur. Ses aygıtları, fiziksel durumlar ve duygusallık, ses kalitesini etkiler.
e-Tonlama ve telaffuz: Tonlama, çıkarılan seslerin yapısını, kalınlığını ve inceliğini anlatır. Kelimelerin gerçek şekilleriyle seslendirilmesi iyi bir telaffuzun varlığına bağlıdır.
f-Lehçe ve tarz: Konuşmanın dil kurallarına en uygun lehçe ile yapılması konuşmanın başarısına büyük katkıda bulunur.
11-Lider yönetici fertlerin bilinmeyen yönlerini (ferdin de farkında olmadığı yönlerini) açığa çıkarmasına yardımcı olur.
Lider yönetici için olaylara bakış açısı iki şekilde olmalıdır:
a-Olaylara farklı boyutlardan bakabilmek.
b-Olaylara bir bütün olarak bakabilmek.
Lider yönetici kendinden ve başkasından azami derecede istifade eden kişidir.
Bunu yapabilmesi için de kendisini ve elemanlarını çeşitli açılardan tutarlı bir şekilde tanımasına bağlıdır. Bir yönetici bilmeli ki herkesin yedek kuvvetleri vardır. Etkili dürtüler olmadan, bu yedek kuvvetlerin cepheye sürülmesi pek mümkün değildir.
12-Lider yönetici, olumlu eleştirilere duyarlı olmalı ve gerektiğinde görüşlerini değiştirmeyi bilmelidir. Lider yönetici bilir ki, insanın kendisi, hatalarının tamamının farkına varamayabilir. Bu yüzden kulaklarını başkalarına çevirmelidir. Gelebilecek eleştirileri dinlemeli, tarafsız bir muhakemeyle değerlendirmeli ve doğru hususlarda mutlaka dikkatli davranmaya ve hatayı yeniden tekrarlamamaya çalışmalıdır.
13-Lider yönetici astlarının performansını objektif bir şekilde değerlendirmelidir. Bunu da aşağıdaki konuları düşünerek yapabilir: Ücret artışları, ikramiyeler, eğitim, disiplin, terfiler.
Performans değerlendirmesi, esasında dikkate alınabilecek ölçüler üç ana başlık altında toplanabilir:
a-Kişisel nitelik, çalışma ve iç tutumuna ilişkin ölçüler.
b-Kişiliğe ilişkin ölçüler,
c-Potansiyele ilişkin ölçüler.
14-Lider yönetici gerektiğinde yetki ve sorumluluklarını astlarına devretmesini bilmelidir. Bu, örgütün başarısını arttıran bir unsurdur. Lider yöneticinin mutlaka yapması gereken sorumlulukları vardır. Bunlar:
a-Uygun yetki ve sorumluluklar, görevi en iyi şekilde yerine getirecek olan en yetkili astlara verilir.
b-Lider yönetici, görev verdiği elemana yetki ve sorumlulukta verir.
c-Lider yönetici, astlarına daima verdiği görevden sorumlu tutar.
d-Lider yönetici görevlerin bir kısmını astlarına vermiş olsa bile kendi üst yöneticisine karşı tüm sorumluluğu üstlenir.
e-Lider yönetici kendisine yüklenen bir sorumluluğu elinden geldiğince yerine getirmeye çalışan bir astını asla cezalandırmaz.
f-Etki ve yeteneklerini ancak yetki verme sanatı yoluyla geliştire-bileceğine bilir.
15-Lider yönetici gerektiği zaman vazifelerin yerine getirilmesi için yüksek performanslı ekipler kurmalıdır. Bu ekipleri kurarken dikkat etmesi gereken özellikler vardır. Bunlar:
a-Ekibin her üyesi ekip hakkında bir sahiplik ve kontrol duygusu taşımalıdır.
b-Ekip üyeleri arasında karşılıklı mutabakata dayalı anlaşma olmalıdır.
c-Ekip faydalı çatışmalara açık ve yenilikçi fikirleri geliştirmeye müsait olmalıdır.
d-Ekipte etkili bir haberleşme sağlanmalıdır.
e-Örgüt üst yönetimi, ekibe rahat hareket edebilmesi için yetki vermeli, ekip üyeleri de kendi üyelerine yetki ve destek vermelidir.
16-Lider yönetici okuma ihtiyacı duyan bir kişidir. Çünkü lider yönetici bilir ki okumayan insanın dünyası tektir; okuyan insanın önüne de hergün yeni dünyalar açılır. Lider yönetici okuduğu kitaplardan en iyi şekilde istifade etmelidir. Bunun yolları da Şunlardır:
a-Amaç belirlenmelidir.
b-Okunacak şey isabetli tespit edilmeli ve yönetici gereksiz bilgilerle oyalanmamalıdır.
c-İyi bir okuma ortamı sağlanmalıdır.
d-Dikkatini sadece okuduğuna yöneltmelidir.
e-Önemli bilgileri not etmelidir.
f-Öğrendiklerini unutmamalıdır.
Okuma gerçekleştirilirken üç husus aynı anda gerçekleştirilmeli ki beklenen fayda temin edilmiş olsun. Bunlar: Okumak, öğrenmek ve unutmamaktır.
17-Lider yönetici herhangi bir başarısızlık durumunda ‘Keşke!’ yerine ‘Gelecek sefere’ diyen kişidir. Çünkü ‘keşke!’ kaybolan ümitleri ‘Gelecek sefere’ ise yeni ümitleri sembolize eder. Lider yönetici ise ümidini yitirmeyen kişidir ve lider yönetici aynı zamanda hatalarından ders alan ve onları tekrarlamayan kişidir. Tekrarlanmayan hatalar fayda sağlar. Tekrarlanan hatalar ise öldürücüdür.
18-Lider yönetici, zamanını iyi ayarlayan kişidir. Zamanı denetlemenin yolu, insanın kendisini denetlemesinden geçer. Zaman kaynağını harcayan şeyin kendisi olduğunu bildikten sonra, harcamayı fazla yapan odak noktayı tespit etmiş demektir. Artık kendisini denetlemekle zamanı denetleyecektir.
Fakat pratik gösteriyor ki, pek çok yönetici zaman konusunu ihmal etmektedir. Sırf zamanı kötü kullandığı için faaliyetlerinden olumsuz sonuçlar alan yöneticiler bahaneyi hep başka kaynaklarda aramaktadırlar.
Bütün mesele, yöneticinin önce kendisini tutarlı olarak yönetmesine bağlıdır. Kendinizi yönetmezseniz, başkalarını da yönetemezsiniz. Kendi zamanınızı denetleyemezseniz, başkalarının zamanlarını asla.
19-Yetenekli bir yönetici, bir lider yönetici konuşmaktan çok dinleyen kişidir. Dinlemek, asıl problemlerin su yüzüne çıkmasına neden olur ve yönetici insanlarla geçinebilmek ve aynı anda da amaçlara hizmet edebilmek için atması gereken adımları iyi ayarlayabilir. İnsanlarla geçinebilmek ve onları üzmeden, darıltmadan yer değişiklikleri yapabilmek için yöneticinin yapması gereken önemli unsurlar vardır. Bunlar:
a-Takdir edin ve övün.
b-Hataları doğrudan değil de, vasıtalar kullanarak gösterin.
c-Başkalarının gururlarını koruyun.
d-İnsanları başarıya sevk edin.
e-Onlara değer verin.
f-Yanlışların kolayca düzelebileceğini gösterin.
g-Yaptırmak istediğiniz işi sevdirin.
20-Yönetici liderin yöneticilik becerisine en fazla kriz anlarında ihtiyaç duyulur.
Çünkü kriz acil durumu ifade eder. Çözülmesi gereken bir veya birden çok problem, örgüt hayatını tehlikeye sokar ve kısa süre içinde çözülmeleri gerekirse, bir krize girilmiş demektir.
Herhangi bir kriz anında yönetici, önce durumun niteliğini ve boyutlarını belirlemek zorundadır. Zamanında ve yerinde sorular sormak, genellikle problemin çözümünde kilit rol oynar. Bir kriz anında aşağıdaki gibi sorular sormak mümkündür:
a-Durumun kritiklik seviyesi nedir?
b-Olabilecek en kötü şey nedir?
c-Bu karmaşanın ana etkeni nedir?
d-Alternatif çözüm yolları nelerdir?
e-En fazla kimin moralinin bozulma ihtimali var?
f-İlgili kişilerin en çok suçlayacağı kişi kim olacaktır?
g-Durumdan yararlanmaya kalkacak kişiler var mıdır?
h-Herşey bittikten sonra hangi gruplar birbirine güvensizlik duyabilir?
Krizlerin meydana getirdiği olumsuz etkilerin giderilip, örgütü tekrar harekete geçirmenin üç ana kuralı vardır:
a-Verimli çalışmayı engelleyen engelleri ortadan kaldırmak.
b-Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek.
c-Kriz boyunca yapılan başarılı çalışmaları değerlendirmek ve gerekirse ödüllendirme yoluna gitmek.
21-Bir yöneticinin daima hatırlaması gereken ve gerekirse çerçeveletmesi lazım olan veciz sözler şunlardır:
*Kişisel olarak farkedilme arzusu taşımalı ve bunu kazanmak için çalışmalısınız.
*Talihsizlikleri, cesaretsizliği, reddedilmeyi ve hayal kırıklıklarını yenme isteğine sahip olmalısınız.
*Sabırsız zorlamalarla lider yönetici olamazsınız. Hazırlık ve tecrübe çok önemlidir.
*Görev başarınızın çok çalışma hevesinize bağlı olduğunu unutmamalısınız. Alın teri, ilhamdan önce gelir.
*Yetenekli astlarınızın ya da rakiplerinizin varlığını tehlike gibi düşünmemelisiniz. Tam tersine, lider bir yönetici ancak güçlü astlar, yetenekli yardımcılar vasıtasıyla başarıya ulaşır.
*Liderlik ettiğiniz kişilere, karşılık beklemeden fedakarlıkta bulunabilmelisiniz.
*Tabii davranmalı ve mevkinizin sahte gururuna kapılmamalısınız.
*Hatalarınız olabileceği gerçeğini kabul etmeli ve başarılı olabilmek için her gün bir önceki günden daha fazla çalışmanız gerektiğini bilmelisiniz.
*Astlarınızın arasında morali, dürüstlüğü, adaleti sözlerinizle değil, davranışlarınızla yerleştirmelisiniz.
*Astlarınızın amaçsız kalmasına izin vermemelisiniz.
*Astlarınıza, kendilerinden neler beklediğinizi öğretmelisiniz.
*Gücünüzü asla kötüyü kullanmamalısınız. Sıkıntılı anlarda önce astlarınızı düşünmelisiniz.
*Astlarınız arasında sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturmalı, ama bunun yıkıcı bir hal almasına izin vermemelisiniz.
*Bencil ilişkilere girmemeli ve astlarınızdan yararlanmaya kalkmamalısınız.
*Moral ve disiplinden yoksun olmak, örgütünüze gelebilecek en bulaşıcı hastalıktır.
*Anlamadığınız konularda asla karar vermemelisiniz. Karar vermede cesaretin kılavuzu sağduyudur.
*Temiz ve mümkün mertebe güzel giyinmelisiniz.
*Ününüz size bağlıdır. İnsanlardan, insanların sizden övgüyle bahsedecekleri biçimde bahsedin.
*Kendi hareket ve ilginizi gerektiren sorumlulukları asla başkalarına yüklememelisiniz.
*Çevrenizde, yetki verirken kendinizi rahat hissedebileceğiniz astlar olmalıdır.
*Herhangi bir asta, onun için değeri olmayan bir ödül asla vermemelisiniz.
*Yaklaşılabilir olmalısınız.
*Herkesin sizinle aynı fikirde olmasını beklememelisiniz.
*Hiç kimseyi küçümsemeyiniz.
*Geleceğinizi, geçmişin gücü üzerine kurunuz.
*Kendinizi aşırı ciddiye almayınız; hatalarınızı göremeyebilirsiniz.
*Yanlış soru sorarsanız, daima yanlış cevap alırsınız.
*Astlarınızın çalışmalarına ilham kaynağı olmalısınız.
*Arkadan gelirseniz, asla lider bir yönetici olamazsınız.
*Meşgul gibi görünmekle, çalışmayı birbirinden ayırabilmelisiniz.
*Şansa asla güvenmemelisiniz.
Sonuç olarak etkili bir örgüt yönetimi, baştan buyana işaret edildiği gibi, örgütün insani yönünün en verimli bir şekilde yönetilmesine bağlıdır. Yöneticilerin veya yönetici olmak isteyenlerin bu gerçeği hiçbir zaman unutmamaları ve yönetimle ilgili elde edebildikleri diğer kaynakları da sabırla incelemeleri, kendi menfaatlerinedir.
TAKIM RUHU
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLETİŞİM ANABİLİM DALI
YÖNETİM VE ORGANİZASYON PROGRAMI
DERS :Bilimsel Araştırma Teknikleri ve Metodoloji
KONU :Takım Ruhu
PROF.DR. AHMET KARAASLAN
TAKIM RUHU
Her örgüt somut bir gereksinimden ya da gereksinimlerden doğar. Örgüt mal, hizmet ya da bilgi üretir.Bireysel ya da toplumsal gereksinimleri gidermek amacı taşırlar. Eğitim kurumları ise daha çok hizmet ve bilgi üretmek için vardır.Her örgütün amacı olduğu gibi örgütü oluşturan bireylerin de bir amacı vardır.
Örgütün ve bireyin (üyelerinin) amaçları birbiriyle ne kadar örtüşürse örgütsel etkililik ve bireysel doyum o oranda artar.
Bir örgüt, bir kişinin yalnız başına yapabileceğinden çok iş olduğunda, bu işleri yapmak için bir araya gelen kişilerden oluşur. Amaçları ortak, işleri birbirine bağımlı olan bu kişiler bir takım oluştururlar. Takım sözcüğü, küme sözcüğünün anlamından da öte, ortaklaştıkları amaçları işbirliği içinde, en üst düzeyde bir etkililikle gerçekleştirmek için bir araya gelen insanları tanımlamak için kullanılmaktadır.
Örgütsel etkililiğin gerçekleştirilebilmesi için her takımın kendi sınırları içinde etkili olması gerekir. Kendi çalışma alanında etkili olan her takım, birleşerek örgütü etkili kılar. Takımla sorun çözmenin temel koşulu, her üyenin takıma bütün gücü ile katılmayı benimsemesidir. Katılmanın anlamı, bireyin sorunu çözmek için tüm bilgi, beceri ve deneyimlerini kullanmayı üstlenmesidir. Bu da ancak, üyenin (bireyin) çözülmesine katkıda bulunacağı örgüt sorununu kendi sorunu gibi benimsemesine bağlıdır.
Örgütün bir biriminde çalışan üyenin örgütsel bir sorunu çözmek için, tüm yeterliklerini kullanmayı üstlenerek takıma katılması aynı anda onun yönetime katılması demektir.
TAKIMLARDA ÜYELER
Üyeler karşılıklı yardımlaşmayı tanırlar ve hem kişisel hem de takım amaçlarına en iyi ancak karşılıklı destek sayesinde ulaşılabileceğini anlarlar. “Yer yapmak” ya da kişisel kazancını diğerlerinin üstünde tutmaya çabalamakla vakit kaybedilmez.
Üyeler hem kendi işlerine hem de birime sahip çıkma duygusunu yaşarlar, çünkü kendilerine oluşturulmasına katkıda bulundukları hedeflere adamışlardır.
Üyeler sahip oldukları kişisel yeteneklerini ve bilgilerini takım hedefleri doğrultusunda kullanarak organizasyonun başarısına katkıda bulunurlar
Üyeler bir güven ortamında çalışırlar ve fikirlerini, anlaşmazlıklarını ve duygularını açıkça ifade edebilmeleri yönünde yüreklendirilirler Sorular ve sorunlar saygıyla karşılanır.
Üyeler açık ve dosdoğru bir iletişim uygularlar. Birbirlerinin bakış açısını anlamaya çalışırlar. Üyelerin becerilerini geliştirmeleri ve öğrendiklerini işe aktarmaları teşvik edilir. Böylece takımın desteğini alırlar.
Üyeler çatışmaları insan ilişkilerinin normal bir yönü olarak algılar ve bu tür durumları yeni fikirler için birer fırsat olarak görür. Çatışmayı çabucak ve yapıcı biçimde çözmeye çabalarlar.
Üyeler takımı etkileyecek karar süreçlerine katılır ama takımın bir karara varamadığı ya da acil durumlarda son kararı liderlerinin vereceğini bilirler. Asıl hedef olumlu sonuçlardır.
TAKIM ÇALIŞMASI
Çalışma Biçimleri:
Yarışmaya dönük çalışma (kazanmak her şey);
Kendi başına çalışma;
İşbirliğine dayalı çalışma;
Grup ve Takım Çalışması Farklılıkları
Farklılıkları Grup Çalışması Takım Çalışması
Amaç Belirsizdir Yönlendiricidir
Liderlik Atanır Paylaşılır
Sorumluluk Bireyseldir Karşılıklıdır
Etkileşim Varsayılır Öğretilir
Sinerji (Ortak en.) Olumsuzdur Olumludur
Takım Türleri
Sorun çözücü
Özerk Çapraz işlevli;
Bir kişinin birden fazla rol üstlenip oynaması
Takımların Özellikleri
Olumlu bağımlılık yaratılması;
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için.
Bireysel katkının ölçülmesi;
Yüz yüze etkileşimin sağlanması;
Toplumsal becerilerin kullanılması;
Kendini değerlendirme;
Takım işleyişinin değerlendirilmesi;
Katılıma açık;
Mutabakat;
Risk alma;
Açık amaçlar;
Paylaşılmış liderlik,
Paylaşılan vizyon;
Bir Duvar Yazısı
“Binlerce yıl süren insanlık tarihinin her aşamasında en değerli davranış biçimi işbirliği olmuştur.”
Ashley Montaqu
Takım Çalışmasında Karşılaşılan Sorunlar
Toplumsal çekilme;
Başkalarından geçinme;
Ekipte başatlık gösterme;
Emici etkisinin ortaya çıkması; (Ben de çalışmıyorum)
İşlevsel olmayan işbölümü yapılması;
Takım Çalışmasında Karşılaşılan Sorunlar
Toplumsal çekilme;
Başkalarından geçinme;
Ekipte başatlık gösterme;
Emici etkisinin ortaya çıkması; (Ben de çalışmıyorum)
İşlevsel olmayan işbölümü yapılması;
Takım Çalışmasına Yatkın Olmayanlar
Yapılan işin neden işe yaramayacağını göstermeye çalışırlar
Neden zor olduğunu anlatarak söze başlarlar.
Farklı fikirleri çürütmeye çalışırlar
Söze ama diye başlarlar,
Başarısız Takımın Belirtileri
Dışarıya bilgi sızdırır;
Gizlenen çatışmalar; (Bütünlük içinde çeşitlilik)
Lidere aşırı bağlılık;
Uygulanmayan kararlar;
Çıkarcı alt kümelerin oluşması.
Takım Çalışması Araştırma Sonuçları
Üstün başarı
Yüksek güdülenme
Kendine güven
Başkalarıyla çalışma isteği
Verimli etkileşim
Görüş açısı kazanma
Çok yönlü geribildirim
Etkili sorun çözme
Öğrenmede transfer
Stratejik akıl yürütme
TAKIM OLUŞTURMA
Yalnız bireylerden oluşan işletmelerde uyum yoktur ve kaygı yüksektir.Yalnız kalmayı göze almak risk ve başarısızlığı tek başına üstlenmektedir. Takım bu hastalığın alternatifidir. Hayat boyu seçimlerimizle varoluruz. Ya zorunlu seçimler??? Şirketlerde durum budur. Yaşantılı takım oluşturma eğitiminde bireylerin grup bilincine ulaşmaları ve olumlu ilişkiler ağının geliştirilerek iş veriminin arttırılması hedeflenir.
Bir işletme dış ve iç koşullarda oluşabilecek olumsuzluklara grubun dayanışması ve uyumu ile karşı koyabilir.
Psikodrama ve sosyodrama ile desteklenen yaşantılı eğitimler bireylerin bir takım içinde kendilerini o takıma ait hissetmelerini sağlar, birlikte bir takım olarak iş yapma becerilerini geliştirir, grup ruhu kazandırır. Bu eğitimde katılımcılar grup içimde nasıl algılandıklarının, başkalarını nasıl etkilediklerinin farkına varırlar.
Bu eğitim, kişiler arası iletişimi arttırmaya, takım ruhu kazandırmaya, takım içi güven oluşturmaya, takım çalışması yaparak çalışmaya yöneliktir.
Takım oluşturma eğitiminin içeriği ve süresi işletmenin ihtiyacına göre her seferinde yeniden hazırlanmaktır.
Sosyal hayat, teknoloji ve bilgi alanlarındaki çok hızlı değişim, toplumumuzu
bu güne kadar hiç karşılaşmadığı derecede strese soktu. Organizasyonlarımız daha rekabetçi ve karmaşık birer yapıya sahip oldu. Artık birkaç yüksek performanslı personelimizin gayretleriyle zirveye çıkabilmemiz ve orada kalabilmemiz mümkün değil. Organizasyonumuzun yaşamını sürdürmek istiyor isek, her seviyedeki personelimizin yaratıcılığı ve potansiyelinden en üst düzeyde yararlanmalıyız. Yukarıdaki değişimlere, artan nüfus, değerlerdeki ve alışılmış iş ahlakındaki değişimler de eklenince; yeni organizasyon yapılarına ve yeni liderlik yaklaşımlarına duyulan ihtiyaç iyice artıyor. Çalışanlar artık daha çok ücretin yanında daha yüksek tatmin de bekliyor.
Sonuçta katılımcılığın çok yüksek olduğu üçüncü yönetim çağına girildi. İşi sahiplenmenin, benimsemenin, yaratıcılığın ve yetenek geliştirmenin çok yükseldiği yeni bir organizasyon şekli(takım çalışması) benimsendi.
Bugünün liderleri, takımını yönlendirebilen ve üyelerinin tüm potansiyellerini takıma kazandırabilen birer lider ve takım oyuncusu olmak zorunda. Bu, bir dakika yöneticisi kütüphanesinin yeni kitabındaki fikirler çeşitli takımlarda yer alan binlerce yöneticinin tecrübelerinin ve fikirlerinin özetidir. Yer alan tavsiyeler, uygulamada sınanmıştır ve çok yararlar sağlamıştır. Bu kitabın dilediğinizde başvurabileceğiniz, size ve takımınıza çok yararlı bir kaynak olmasını diliyoruz.
“Hiç kimse tek başına bir ada değildir. Herkes anakaranın bir parçasıdır.
(John Donne)
Kaynakça
Budak, Gönül, Yenilikçi Yönetim, Yaratıcı Birey, Sistem Yayıncılık İstanbul, 1998
Önal GÜNGÖR, İşletme Yönetimi ve Organizasyonu, Türkmen Kitap evi,
İstanbul 1998
Şahin ELA, Üretim ve Hizmetin Ardındaki Güç İnsan Kaynakları Bilim Teknik, Mayıs 1996
İzgören ŞERİF, İş yaşamında Yüz Kanguru Akademi Plas Yayınları, Ankara 2000
Aguayo RAFEAL, Dr.Deming Japon Mucizesinin mimarı Form Yayınları, İstanbul
Bursa Hakimiyet Gazetesi, 21.10.2001
SAHİPLENME VE TOPLAM VERİMLİLİK
Kapitalist ekonominin basit kuralını burada tekrarlamakta fayda mülahaza ediyorum: "Sahiplenilen korunur ve gelişir ; sahipsiz olan tahrip edilir. " Örnek vermek gerekirse bireyin mülkiyeti altındaki bir ev yada yazlık düşünün. Kişi onu korur , muhafaza eder. Mesela otomobil daha güzel bir örnek teşkil edecektir. Kahramanımızın iki arabası olsun ve bir şirkette pazarlama uzmanı olarak çalışsın. Bunlardan birincisi kendi mülkiyeti altındaki özel arabası diğeri ise firmanın kendisine çalışma saatleri içerisinde tahsis ettiği otomobil olsun. Kahramanımız otomobilleri kullandığında çukurlar üzerinden geçerken , gerekli bakımları yaptırırken vs. aynı özeni göstermeyecektir. Kendi özel arabasına özel bir ilgi gösterirken şirket arabasına aynı titizliği ve özeni göstermeyecek veya hor kullanacaktır.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Geçen hafta yıllık iznimi değerlendirmek için Marmaris'in İçmeler kasabasına gittim. Her zaman ki gözlemci niteliğimi yine öne çıkarıp çevremde çeşitli gözlemler yapmaya başladım. Örneğin kişiler bir haftalık tatilleri sırasında kullandıkları elektrik tüketimi , su tüketimi , yiyecek tüketimi vs. aynı tatili kendi yazlıklarında geçirmeleri durumunda tüketimleri belirgin şekilde düşmektedir. Diğer bir örnek umumi vasıta araçlarıdır. Bu umumi vasıtaları kullananlar araçların sahipleri olmadıklarından bu araçları hor kullanmakta , koltukların arkasına muhtelif yazılar yazmakta kısaca zarar vermektedir. Bir şeyi korumak, onu denetlemek değil, onu kullananların ona sahip çıkmasını sağlamaktır. Bir ara bir ilimizde belediye otobüsleri kendi şöförlerine zimmetleniyordu. Otobüslerde gerek bakım olarak , gerekse estetik olarak düzelmeler başlamıştı. Hatta bir tanesi , ön tarafa saksı içinde dekoratif çiçekler bile yerleştirmişti. Teker teker insanları denetlemek yerine , insanlara işlerine sahip olmalarına fırsat verin. Yıllardan 1998 diye hatırlıyorum. Alarko Şirketler Topluluğu eski başkanı rahmetli Uzeyir GARİH' e bir sohbet esnasında bu konuyla alakalı bir soru sormuştum. Sorunun orijinalini tam olarak hatırlamıyorum ama ana fikrini çok iyi hatırlıyorum. "Devletin bugün ( 1998'de öyleydi halen öyle) en büyük işveren olduğu istihdam rakamlarıyla anlaşılıyor. Ülkenin Toplam verimliliği açısından incelediğimizde bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?" Uzeyir GARİH cevaben devlet işletmelerindeki verimsizliğe dikkat çekiyordu. Dolayısıyla bir kuruluşun sahibi eğer işin başındaysa, kuruluşun çalışanları kuruluşu ve kuruluşa ait varlıkları korumak zorunda kalırlar. Örneğin patronun olmadığı bir ortamda zamanını verimsiz kullanabilecek çalışanlar , patronun bulunduğu bir ortamda tüm zamanını çalışmaya odaklayacaktır. Bu anlamda sahiplik işletmeyi rasyonalize eden , geliştiren bir fonksiyondur.
Patron ; sahiplik dolayısıyla var olanı korumanın ve verimliliğin sembolü olduğu kadar , keyfiliğin de sembolüdür. Patron bir kral yada kraliçe gibi tüm kuralları istediği ve dilediği şekilde değiştirme yetkisine sahip olduğundan patron şirketlerinde sıklıkla , modern yönetim anlayışıyla bağdaşmayacak kişisel ve keyfi uygulamalar görülür. Patronun sahip olduğu şirket ve o şirketin tüm bölümleri için en ideal yönetici olması ender görülecek bir durumdur. Maalesef her patron kendini bu ender durumun içinde sayar. Patronun herşeyi bilen ve herşeye müdahale eden bir yönetici olarak davranmaya kalkması işletme kültürünü ve yönetimi keyfileştirmekten başka işe yaramaz. Bu arada birçok idealist yönetici de, tipik bir şekilde yıpranır.
Bugün patronlara düşen görev ; işin yönetiminden çekilip işin liderliğini üstlenmektir. Başka bir ifade ile beklentileri , profosyonel yönetime ( şu zaman diliminde şu karlılığın sağlanması ve ortada patron tarafından dayatılan değil , paylaşılan hedef ve görevler varsa o hedef ve görevlerin başarılması) belirtip , bu beklentilerin yerine getirilmesini talep etmektir. Eğer profosyonel yönetim ara ve ana hedefleri başaramazsa görevden ehliyetli olanla yer değiştirilir.
Sonuç olarak patronun sahiplik olgusu , bir işletmede sırat köprüsü gibi ince bir çizgiyle olumlu ve olumsuz yöne açılır . Aşırı sahiplik , aşırı kontrol işletmeye zarar verir ; herkesin hissettiği sahiplik duygusu ise gelişmeyi hızlandırır ve istenilen sonuçlara çabucak ulaştırır.
BİLİMSEL BAKIŞ AÇISI
Problem Çözmeye Yönelik Düşünme
Günlük yaşantımızda birçok güçlükle karşılaşır, güçlüğün nereden geldiğini araştırarak sorunu belirleriz. Belirlediğimiz sorunun çözümü için yöntemler arar, en olası çözümü seçerek uygularız; Bazen doğru çözüme ulaşarak bizi rahatsız eden güçlükten kurtuluruz. Bu bir deneyimdir. Öyleyse deneyimimizle ne öğrenmiş olabiliriz? Her şeyden önce, ileride aynı güçlükle karşılaşırsak, aynı yöntemle sorunu çözüp güçlükten kurtulacağımızı düşünürüz. Böylece sorunu, çözüm yolunu ve güçlükten kurtulmayı ileride karşılaşacağımız güçlüklere genellemekteyiz. Bilimsel düşünmenin temelindeki bu genelleme sayesindedir ki çözüm yolları bulunur. Problemin doğru çözüme götürmesi halinde hem problem içeriğini, hem de çözüm yolunu öğrenmiş oluruz. Bunlardan birincisi bilgi olarak, ikincisi de yöntem olarak kendi zihnimizde yer alır. Deneyim sonunda hem içerik hem de çözüm yolu problemi çözen kişinin kendi malı olur.
Problem çözme bir düşünme yöntemi olarak John Dewey tarafından felsefeye getirilmiştir. Bu filozof eğitim sorunlarıyla da çok uğraştığı için problem çözme yöntemine dayanan öğretme ve öğrenme metotları eğitime girmiş; eğitim uygulamalarını uzun yıllar büyük ölçüde etkilemiştir.
Bilimsel Düşünmede Bilgi
Bilgiye sahip olanlar olayları ve insanları ışıklar altında, aydınlıkta yorumlarlar. Bilgiye sahip olmayanlar karanlıkta konuşmuş olurlar. Karanlıkta olduğu halde bir insanı, bir olayı yorumlamaya çalışan, dahası doğru yorumladığını iddia eden birisinin bu tavrına şaşılır. Görmeden bu nasıl yapılır? Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların düşünceleri bilimsellikten uzaktır. Bu tip insanlar bir süre ilgi çekseler de kısa süre sonra gerçekler ortaya çıkınca etkilileri biter..
Bilgisiz olduğumuzda her şey bize yabancı gelir. Bilgili isek her şeyi kendimize yakın buluruz. Yeni olan bir fikri bir nesneyi kavrayabilmeyi mümkün kılan şey birikmiş bilgilerimizdir. Bilgili olduğumuzda insanlarla daha rahat iletişim kurabiliriz, daha girişimci olabiliriz, karşımıza çıkan fırsatları daha iyi değerlendirebiliriz. En önemlisi de olaylara bakışımız tanıdık, bildik havasında olur. Karşılaşılan her yeni olay sanki daha önce yaşanmış olaymış gibi ele alınıp değerlendirilir. Bilgi sayesinde yaşanmadan tecrübe kazanılmış olunur.
Bilginin kendimize güven duymadaki üstün rolü çok önemlidir. Çünkü biliyoruz ki kendimize güven duymadığımızda gücümüzü kullanamayız ve çürütürüz.
Ancak bilgi, bilimsel düşünmek için tek başına yeterli değildir. Bilimsel düşünme için kazanılan bilgilerin iyi analiz edilmesi, sebep ve sonuçlar arasında bağlantıların sağlam kurulması, objektiflik, olaylara farklı bakış açılarının olması, çözüme yönelik ve analitik düşünme unsurlarının da olması gerekmektedir.
Bilinçli düşünmek de denilen bilimsel düşünmeyi, ancak iyi bir bilgi birikimine sahip; aynı zamanda bu bilgileri iyi sentez ve muhakeme yapabilen, olayların sebep ve sonuçları arasında bağlantı kurabilenler gerçekleştirebilir.
Bilimsel Bakış Açısı ve Üretkenlik
Hadamard, bilimsel bakış açısı ve üretkenliği dört işlem adımına ayırır: Problemi tanımaya ve öğrenmeye başlayan bir "hazırlık safhasından" söz eder. Kişi çözmek durumunda olduğu problemi, çeşitli çözüm yollarını inceler. İkinci aşama "Kuluçka dönemi" olarak tanımlanır. Bilinçli bir kontrol yoktur. Yeni çözüm yolları, problemin unsurları arasında yeni sentezlemelere gidilir. Üçüncü aşama "Aydınlanma" dönemidir. Sonuca götürecek çözüm kişinin zihninde aniden belirlenir. Eldeki bilgiler arasında çeşitli sentezlemeler yapan kişinin birdenbire çözümü bulduğu gözlenir. Son aşama "sonuçların doğrulanması" aşamasıdır. Bilinçli ve akılcı bir dönemdir. Bir önceki dönemdeki çözümlerin aksaklıkları giderilir. Doğrulukları tekrar gözden geçirilir.
Bilimsel düşünme ve bilimsel bakış açısı, problemler karşısındaki çözüm arayışlarında bize alternatif bakış açısı sunar. Bilinmeyen bir problemi test edilmiş tecrübe kazanılmış ve bilinen tanıdık bir hale getirir. Öğrenilmiş ve zihinde çağrılmayı bekleyen bilgileri, belli bir hiyerarşiye göre zamanında çağırarak onlar arasındaki bağlantıyı bilinçli yapmak olan bilimsel düşünme sonunda bireye çözümü getirir.
İster birey isterse toplumlara baktığımızda, başarıyı yakalamış olanların, bilimin yollarını kullanarak ve düşünce sistemi bu paralelde olanların başarıyı yakaladığını görürüz.
Geçmişte medeniyetleri meydana getirenler, bilimsel olarak kendilerinden önceki toplumların ulaştıkları noktadan işe başlamışlardır. Medeniyetlerin çöküşünün başlangıcı da düşünceden bilimin çıkarılmasıyla olmuştur.