Telefonun Dünü, Bugünü ve Yarını.
"Watson buraya gelebilir misin? Yardımına ihtiyacım var."
Bu kelimeler ilk telefon görüşmesinde yer alıyordu. Görüşme ise 10 Mart 1876’da dedektif Sherlock Holmes tarafından değil telefonun mucidi Alexander Graham Bell ile yapılıyordu. Bell’den bu yana telefon dünyasında birçok değişiklik meydana geldi. Telefonlar kısa bir süre için de olsa, radyo olarak bile kullanılsalar da günümüzde hemen hemen her evde mutlaka bir telefon bulunuyor. Bununla kalmıyor, her evde bir, hatta kişi başına da bir adet cep telefonu düşüyor ve büyük bir çoğunluk telefon görüşmelerini bu tür dijital şebekeler aracılığıyla gerçekleştiriyor. Avrupa’da büyük gelişmelerin merkezi olsa da Almanya’nın mobil iletişim ülkesi olduğunu düşünürseniz yanılgıya düşmüş olursunuz. Çünkü cep telefonu iletişiminin devi Finliler. Finlandiya’da nüfusun yüzde 60’dan fazlası cep telefonu kullanmaktadır. Almanya, Portekiz ve Yunanistan’ın gerisinde 14. sırada yer alır. Türkiye’de ise cep telefonu günlük hayatın bir parçası olmuş ve şebekelerin kullanıcı sayısı günden güne artıyor.
Düşünürler de yavaş yavaş ama kesin olarak artık sürekli erişilebilir olmanın sadece sakıncaları bulunmadığını savunuyorlar. Cep telefonu operatörleri günden güne iki basamaklı büyüme hızları kaydediyor ve cep telefonu günlük yaşamda neredeyse normal telefonlardan daha kullanışlı bir araç konumuna geliyor. Yine de 124 yıldan beri insanların kullanımında olan telefonlara alışmak için halen zamana ihtiyaç var.
Telefonların ve ağların tarihsel gelişimi
Telefondaki en önemli gelişimi 19. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. Elektrik ve manyetik üzerine elde edilen son anlayış, bilgilerin elektrik akımına çevrilmesini mümkün kılmıştır. Dönüştürülen elektrik sinyalleri iletilerek ulaştığı son noktada da insan konuşmasına çevrilmektedir. Bu bilgi telgrafın keşfinde önemli rol oynamıştır. 1837 yılında Samuel Finley Morse hayretler içinde kalan bir kalabalığın önünde ilkyazım telgrafını tanıttı. Her ne kadar insan konuşmasını elektronik sinyallere çevirmek henüz o tarihlerde sorunlara neden olsa da, haberleri mors alfabesine çevirme imkânı böylece ortaya çıktı. Ekim 1861’de, Alman fizikçi Johann Philipp Reis, Frankfurt Main’de bağlı olduğu fizik derneğinde telefonunu tanıttı. Reis tarafından geliştirilen bu aygıt insan sesini direkt olarak ileten ilk buluş oldu. Daha çok müziğin iletiminde kullanılmaya uygun olduğundan belki de, hiçbir zaman beklenen ilgiyi görmedi.
Alexander Graham Bell’den ilk “Alo”
İlk olarak on yıl kadar sonra yani 1872 yılında Alexander Graham Bell gerçek telefon buluşunu yaptı. 10 Mart 1876’da asistanı Thomas Watson’a ve kendisine bir deney sırasında şu sözler ulaştı: “Watson buraya gelebilir misin? Yardımına ihtiyacım var.” Telefon icadının sık sık propagandası yapıldı ve tepki aldı. Bell’in ortaya koyduğu elektromanyetik telefon 1876’da Philadelpghia’daki Centennial Exposition’da eleştirmenleri de inandırdı. Bell telefon icadının patentini aldı ve 1877 yılında Bell Telephone Company’i kurdu. Böylece, telefon kabloları dünyayı çevirmeye başladı.
Telefon çok kolay ve hızlı bir şekilde adapte edilerek kitle iletişimi için kullanılır hale getirildi. Sadece bir yıl kadar sonra, 1878’de, Amerika Nev Haven’da ilk telefon santrali kuruldu. Almanya ise bu gelişmeyi takip ederek 1881’de Berlin ve Mühlhausen’da (Elsass) santrallerini oluşturdu. Telefon Bell tarafından 1877’de geliştirildiği halde, kullanıma geçebilmesi bu tarihleri buldu. On yıl sonra kullanıcı sayısı Amerika’da 150 bin idi. İngiltere’de bu sayı 26 bine ulaştı ve Almanya’da ise telefonlar artık 22 bin kişiyi birbirine bağlıyordu. Başlangıçta aslında bu yeni buluşun halen kuvvetli bir imaj problemi bulunuyordu. Bu yüzden Berlin’de hazırlanan ilk telefon defterinin sivri bir ismi vardı: “48 Çılgının Kitabı”.
Önceleri sinyallerin iletimi toprağın üzerinden geçen kablolarla serbest olarak yapılıyordu. Daha sonraları bu kablolar yeraltına taşınmaya başlandı. Her ne kadar telefonun buluşu sırasında ilk sıradaki amaç sadece sesin iletilmesi olarak düşünülmüş olsa da sonraki yıllarda başka amaçlar için de ihtiyaç duyuldu.
Böylelikle telefon alıcıları radyo aygıtlarının gelişimi sırasında kullanıldı. Telefonun bu kullanım amacı uzun yıllar Londra, Paris ve Budapeşte’de ilgi gördü. Telefon-radyolar; haberleri, müzik ve borsanın durumunu telefon ağı üzerine taşıdı. Şans eseri eski telefonların hoparlörleri yeterli sesi sağlayabilecek kadar büyük yapılmışlardı.
Telefonlar nasıl çalışır?
Mikrofonun önemi...
Bu süre içerisinde bazı teknikler geliştirildi. Telefonlar daima küçüldükleri gibi birçok ek özellikle donatıldılar. Yine de Bell’in telefonunun temel prensipleri modern aygıtlarınkine benzemektedir. Bugünde telefonlar bir mikrofona ihtiyaç duyarlar. Bell’in aygıtında bu fonksiyonu esnek bir metal diyafram ve at nalı mıknatıs üstleniyordu. Bu mıknatıs üzerine doğru akım kaynağına bağlı tel bobin sarılı bulunuyordu. Ses dalgaları metal diyaframı salınım vererek hareket ettiriyor ve bu titreşim mıknatıs ile taşınarak doğru akım bulunan bobinde depolanıyordu. Bu akımın ses dalgasına geri dönüşümü de yine aynı prensiple gerçekleştirilebiliyordu. O zamanlar mikrofonun kalitesi tabii ki iyi değildi. 1878’de kömürlü mikrofonların bulunuşuyla ses iletişim kalitesi biraz daha iyileştirilmiş oldu. Günümüzde ise telefonlara transistorlu mikrofonlar yerleştirilmektedir. Elektronik sinyallerin sese dönüşümünü ise küçük hoparlörler üstlenmektedir.
Numarayı çevirmek ve santrale bağlanmak
Alexander Graham Bell’in 1872’de telefonu icadından bu yana sinyaller halen sabit kablo bağlantıları ile iletilmektedir. Bu da vericinin alıcı ile direkt olarak kablo aracılığıyla bağlandığı anlamına gelir. Birçok kullanıcının bulunduğu bu sistemin doğru bağlantılar kura bilmek için bir telefon santrali ile yönetilmesi gerekir. İlk telefon santralinde bu devreler el ile bağlanmaktaydı. Arkadaşça bir sese sahip santral memurları her gün artan kullanıcı sayısına artık yetişemez duruma gelmişlerdi.
Telefonun icadından bu yana karşılaşılan bu büyük sorunu çözmek ve otomatik bir telefon santrali kurmak için araştırmacılar çalışmalara başladılar. Çözüm bir daha Amerika’dan geldi. Almond Brown Strowger 1889’da çevirmeli telefon aygıtını geliştirdi ve böylelikle otomatik bağlantıların ilk adımı atılmış oldu. Uzunca bir süre telefon şirketleri bu yöntemi kullandılar. Telefon santrali için yeterli tepki telefon cihazı tarafından sağlanıyordu ve santral merkezinde gerekli işlemi görülerek bağlantı kuruluyordu. Orta vadede bu sistem çabuk eskidi. Günümüzde yeni dijital sistemler tonlu arama (Tone Dialing) yöntemi ile çok daha hızlı bağlantı kura bilmektedirler. Bununla birlikte bu yeni buluşun kullanımı sadece dijital telefon santrallerinde mümkün. Türkiye’de ise her iki sistem de desteklenmektedir. Dünyanın en büyük telefon şirketleri ABD’deki AT&T şirketi ve Japonya’daki NTT şirketidir. Bunları 30 milyon bağlantı ile Almanya’nın Deutsche Telekom’u takip etmekte.
Telefon ağlarının yapısı ve arama seçenekleri
Almanya’da telefon ağları yıldız sistemine göre kurulmuştur. İlk tabakada sekiz adet merkezi telefon santrali bulunmaktadır(ZVS). Yıldız formundaki bu sekiz ZVS’nin her birine de yine sekiz adet ana telefon santrali (HVS) bağlanarak kollara ayrılır.
HVS’lere tekrar maksimum sekiz adet son santrale (EVS) sahip sekiz adet düğüm telefon santrali (KVS) bağlanmıştır. Son santrallerin (EVS) sayısı sekiz ile sınırlıdır, çünkü on adet tanımlama rakamından (0-9) sadece sekiz kullanılabilmektedir. “0” milletler arası görüşmelerin seçimi ise “1” de örneğin danışma ya da bilgi servisleri için kullanılmaktadır. Almanya’da da önceleri telefon konuşmalarının iletimi santraller aracılığıyla toprağın yüzeyinden iletilirken daha sonraları yerin altından geçen kablolar kullanılmaya başlandı. Günümüzde telefon şirketleri bunun yanında uydu ve yönlendirici yer istasyonu bağlantıları da kullanmaktadırlar.
Bazı şehir içi telefon görüşmeleri direkt olarak santrallerin bağlantısı ile kurulurlar. Örneğin İstanbul’da ki Ömer ahizeyi kaldırdığında bölgesindeki telefon santraliyle arasında bağlantı kurulur. Aradığı numara elektronik sinyaller formuna dönüştürülerek işlenir ve otomatik olarak bağlantı kurulur. Eğer aranan kişi aynı santral bölgesinde yer alıyorsa bağlantı iki kişi arasında direkt olarak sağlanır.
İstanbul’da oturan Ömer başka bir bölgede, örneğin Bursa’daki birini aradığında telefon görüşmesi uydu bağlantısıyla sağlanır. Fakat aradaki fark kullanıcı tarafından asla anlaşılamaz. Aynı şekilde Amerika’yı da aradığında bir fak göze çarpmayacaktır. 184 ülkeyi kendi seçiminizle otomatik olarak araya bilirsiniz. Ülkeler arası görüşmelerin yüzde99.6’sı ve şehir içi görüşmelerin de yüzde 100’ü tam otomatik olarak santraller tarafından gerçekleştirilmektedir.
Monday, February 19, 2007
Telefonun Tarihçesi
Labels:
cep telefonu,
elektrik,
graham bell,
icat,
manyetik,
mikrofon,
telefon,
telefonu icat eden kişi,
türk icatları
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment